Tüm Üniversitelerde ve konunun ele alındığı tüm toplantı ve yaptığım araştırmalarda, Cinsel taciz olarak işlenilen bu suçların 80li yıllara kadar yani feminist hareketin ciddi bir etki başlattığı döneme kadar, erkek egemen düzenin içerisinde olup, kadını, genel ahlak ve adabın bir parçası olarak gören ve kendisine ait olan edep onur her ne şekilde değerlendiriliyorsa, ırs namus vs. koruyan bir suç tipi olarak yapılandırıldığını belirtmek isterim.
Fakat yavaş yavaş 80li yıllardan 90lı yıllara geçerken özellikle Avrupa ceza kanunlarında çok ciddi birtakım değişikliklerin olduğuna, daha eşitlik bazlı düzenlemelerin getirildiğine ve kadının sadece korunmaya muhtaç bir birey olarak değil; eşitlik temelinde ama yine aynı zamanda korunması gerekiyorsa çocuklarla birlikte korunmasını amaçlayan bir düzene doğru geçildiğini görüyoruz.
Aslında dünyada eşitliğe ilişkin yaklaşımlar çok daha öncesinde başlamasına rağmen bunun ceza kanunlarına çok geç yansıdığını açıkcası görebilmek bu bağlamda mümkün. 2005 yılında Türk Ceza Kanunu’nu yürürlüğe girdi. Bunun öncesinde de bakıldığında kanun aslında aşağı yukarı 80 90 yıllık bir uygulamayı yansıtıyordu. Bu uygulamada suçlar yine genel ahlak ve adaba karşı suçlar arasında düzenlenmişti; çünkü kadın zaten uzun yıllardan beri yerleşik genel anlayış çerçevesinde babasının evlendiğindeyse kocasının mülkiyeti demesek de belki koruması altında diyebiliriz.
Bugün, gelinen noktada düzenlemenin görece iyi olduğunu söyleyebilmek mümkün. Çünkü kanun öncelikle bunu genel ahlak ve adaba uygun suçlar arasından çıkardı. Yeni düzenlemede cinsel dokunulmazlığa karşı suçlar başlığı altına taşıdı ve kişilere karşı suçların içine aldı. Bu çok önemlidir; çünkü bunun kişiye ait bir değer olduğunu en azından vurgulamış oldular.
Tabii ki, cinsel dokunulmazlık tartışılabilir çünkü cinsel özgürlük teriminin kullanılması belki daha uygun olabilmektedir. Ama yine de kişilere karşı suçlar arasında yer alması bile bizim açımızdan önemli bir kazanımdır. Kanun formülasyonunda dört tip cinsel suç vardır: Bunlardan üç tanesi, rıza hilafına yani rıza yokken, bir tanesi ise rızayla işlenebilen suç tipine, yani, ‘rızayla işlenebilen reşit olmayanla cinsel ilişki’ suç tipidir.
Cinsel taciz ve cinsel saldırıyı birbirinden nasıl ayırıyoruz derseniz, bunları birbirinden ayıran en temel şart, öncelikle vücut temasıdır. Kanun diyor ki, vücut teması gerçekleştiği zaman ve bu cinsel bir davranış olduğu zaman bu bir cinsel saldırıdır. Cinsel saldırının temel şekli, yalnızca vücut temasıyla, nitelikli şekliyse organ veya cisim sokmak gerçekleşir. Yani cinsel ilişkiye veya cinsel ilişkiye benzer davranışlarla gerçekleşir diyor.
Söz konusu suçlarda önemli olan genel önlenmenin sağlanmasıdır. İnsanlar bunu yaptıklarında, birtakım kurumların mağdurların yanında olacaklarını bilirse çekinir ve yapmazlar. Eğer yapmaya devam ettiklerinde hiçbir şey olmuyorsa çünkü insanlar karakola gittiklerinde “canım, sen de acaba ne yaptın? Sen de işte tahrik etmişsindir…” tutumuyla karşılaşıyorlarsa, insanlar karakola da gitmezler, savcının karşısına da çıkmazlar. Hakimden de bu muameleyi görüyorlarsa, onunla da karşılaşmak istemezler.
Dolayısıyla bugün eğer cinsel suçlara ilişkin istatistikler artış gösteriyorsa; tabii kesin olarak bilebilmek mümkün olmamakla beraber, zannediyorum ki; suçlar arttığından değil; bu tip mekanizmaların iyi işleyip de şikayet eden kimselerin sayısı arttığındandır. Çünkü bir kimse saldırıya uğruyorsa eğer, burada “namusu kirlendi” vs gibi son derece rahatsız eden birtakım ifadeler karşısına çıkacaktır.
Eğer illa kirli olan birisi varsa, kirli olan saldırıya uğrayan değil; saldırıyı yapandır, aslına bakarsanız eğer etik bir değerlendirme yapacaksak. O yüzden önemli olan burada şudur ki; bunun genel ahlak meselesi olmadığını, bir bireysel özgürlük meselesi olduğunu vurgulamak ve insanların vücutlarıyla canları istediği gibi insanlara dokunamayacağını, başta erkekler olmak üzere tüm topluma öğretmektir.
Cinsel taciz konusu problemlidir.
Mesela ben size Yargıtay uygulamasına ilişkin çok somut bir örnek vereyim: Yargıtay, cinsel taciz konusunda mağdurlara inanmakta hiçbir sıkıntı çekmiyor. Hatta kullandığı bir de berbat bir kalıp var. O da şu; “mağdurun genç bir kız olduğu dolayısıyla iftira atması için bir sebep olmadığı… Ben inanmıyorum failin söylediklerine ve dolayısıyla bu kişi sorumludur.”. Şimdi burada problem nedir? Problem şu; bir kimsenin size iftira atıp atmadığını ya da bunun için bir sebebi olup olmadığını ispat edemezsiniz.
Dolayısıyla eğer mağdurun beyanı inandırıcıysa, tamam kabul edersiniz ve bu tek başına delildir. Ona ispat eder ama kalkıp da ona iftira atmayacağı gibi kendinizin de inanmadığı gerekçelerle gerekçelendirmeye çalıştığınızda sonuç şu oluyor: Konu, cinsel saldırı olduğunda mağdur “bana tecavüz edildi” denildiğinde, yaklaşım “seni dövdü mü peki, seni tehdit mi etti? Nerede senin vücudunda iz yok? Yok, canım bir şey olmamıştır.” cümlesine geliyor.
Dolayısıyla üniversitelerde oluşturulacak mekanizmaların nasıl delil toplayabileceği ne yapması gerektiği yani bilinçlendirmek bağlamında da son derece faydalı olabileceğini düşünüyorum. “ Aynı zamanda unutulmamalıdır ki, her kezin bir evladı vardır. İnsanlar namusu şerefi, onuru, gururu, halsiyeti için yaşarlar. Kendi evladı söz konusu olduğunda sessiz kalmayanlar. Başkalarının evlatları söz konusu olduğunda da aynı tepkiyi göstermek zorundadırlar.
Türkiye'de tüm Üniversitelerin temel sorunları haline gelen Cinsel taciz ve cinsel saldırı sonrası yürütülen gizli soruşturmaların her zaman üstü kapatılmıştır. Bu tür vakalara sessiz kalanların vay haline vayyy, bu konularda ortak bir adım atılarak konuyu kökten çözüm için taciz vakalarına zemin hazırlanmaması için ben buradan tüm üniversite Rektörlükleri ve tüm İllerin Valiliklerine ortak çalışma ve konuların ele alınarak üniversite öğrencilerini bilgilendirerek bu tür olayların ise Cumhuriyet Başavcılığına bildirilmesi gerekmektedir."
UNUTMAYIN HER KEZİN EVLADI VAR"
Bizler basın mensupları olarak bu tür vakalara sessiz kalamayız. Tüm tacize uğrayan öğrencilere sesleniyorum.. Bu tür konuların asla üstünün kapatılmasına izin vermeyin.. Saygılar sunuyorum.. Hoşcakalın...