Cumhurbaşkanımız Sayın Erdoğan'ın önderliğinde geçtiğimiz günlerde İstanbul’da olağanüstü toplanan İslam İşbirliği Teşkilatı’nın (İİT), yayınladığı ortak bildirisiyle deklere ettiği “Kudüs'ün Filistin Devleti'nin başkenti olarak tanınması” kararı, teşkilatın tarihindeki en net karar, en net duruş olarak tarihe geçmiştir. Bu tarihi karar aynı zamanda dünyamızı bir eşkıya düzeniyle yönetme niyetindekilere tokat gibi bir cevap, yıllardır yönetimlerinden bir kıpırdanma bekleyen İslam Dünyası için de yepyeni bir umut olmuştur.
Evet, İstanbul’da gerçekleşen bu zirve, gelecek kuşakların zihinlerinde çok derin izler bırakacaktır. Bu bir nesil inşasıdır, güç inşasıdır, siyasi tarih inşasıdır. Bilindiği üzere ABD ve İsrail tarafından Arap rejimleri büyük oranda sindirilmişti. Bir de Kudüs’ün İsrail’in başkenti olduğunu ilan etmeden önce Amerika tarafından, Arap-İsrail ittifakı Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ve Suudi Arabistan üzerinden devreye alınmış, böylece karar sonrası oluşabilecek tepkilerin önü alınmıştı.Fakat öyle şaşırtıcı bir şey oldu ki, Erdoğan, ABD karşısında büyük bir risk alarak, Müslüman dünyayı, hatta Hıristiyan dünyayı harekete geçirmeyi başardı. İstanbul Zirvesi’nden ABD ve İsrail’e açıkça meydan okuyan bir karar çıktı. Böylece birkaç Arap ülkesinin sabotajı da işe yaramadı. ABD’ye “Hayır, Kudüs İsrail’in değil, Filistin’in başkentidir” cevabı verildi.
İslam İşbirliği Teşkilatı’nın ve de İstanbul zirvesinin hemen arkasından 21 Aralık 2017’ de Birleşmiş Milletler genel kurulunda, ABD’nin tehditlerine rağmen 128 ülkenin ABD’ye ret vermesi sonrası Ortadoğu ve dünyada dünün artık dünde kaldığını, yarınların dün gibi olmayacağını, artık hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağını gösteren bir dünya fotoğrafı çıkmıştır ortaya. Zira Birleşmiş Milletler (BM) kararı ile bu uzlaşma, küresel bir anayasa işlevini görecek, ABD ve diğerlerinin aykırı davranışları meşruiyet bariyerine çarpacaktır. Bu hal, bağlamazlığı aşan bir bağlayıcılıktır. Ve yeni bir durumdur. ABD aklı, umarım bu durumu anlayacak ve sindirecektir.Bu tarihi kararda, Türkiye’nin ve Recep Tayyip Erdoğan’ın kurucu rolü zamanın siciline altın harflerle yazılmıştır.
Müslüman ülkeler üzerinden İslam’ı hedef alan, İslam’ı terörizmle özdeşleştirmeye yönelik terör örgütleri kuran, kullanan ve yöneten Amerika ve İsrail ikilisinin gayri meşru Kudüs kararları sonrasında, müslüman ülkelere karşı uygulayacakları KAOS stratejilerinin Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından deşifre edilmesi dolayısıyla büyük bir kızgınlıkla Türkiye ve Filistin devlet başkanlarını alenen medya üzerinden tehdit ederlerken bile en büyük hedeflerinin Türkiye olduğu görülmektedir. Türkiye de bunun farkındadır. Türkiye, tarihindeki her büyüme döneminde karşısına çıkartılan bütün kıskaçlardan millî iradeyle ve milli birlik tesis ederek kurtulmuştur. Bundan sonra olan bitene ve de olacak biteceğe biraz da bu pencereden bakmakta yarar var. Bölgemizdeki bilek güreşleri penceresinden, Türkiye’yi kuşatma, parçalama, istila etme planlarından ve ülkeyi ekonomik açıdan diz çöktürme hesaplarından, Batı’nın Erdoğan husumetinden Türkiye şimdiye kadar kurtulmayı nasıl bilmiş ise, bundan sonra da bunlara, karşı hamlelerle gücünü göstermeyi bilecektir.
Türkiye’nin, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Kudüs çıkışı, Kudüs mücadelesi, Alttan alta, sinsice muhalefet yapan ve yakın gelecekte aleni muhalefete soyunmaya hazırlanan birtakım çevrelerin heveslerini de kursaklarında bıraktı. Kudüs, hem dünyada “biz” dediklerimizi birleştirmiştir, hem Türkiye’de! Kudüs bizi kendimize getirmiştir.
Bu saatten sonra anlaşılması gereken odur ki, insanlar ya İslam İşbirliği Teşkilatı şahsında temsil edilen İslam birliği çizgisinde olacaklar ya da Birleşik Arap Emirlikleri’nin hadsiz dışişleri Bakanı’nın temsil ettiği çizgide sayılacaklardır! İlgililere duyurulur: Artık yarınlar dün gibi olmayacak, inşallah…
Bu vesile ile yeni yılın memleketimize, milletimize, alem-i İslâma ve tüm dünyaya hayırlar getirmesini dilerim…
Hüseyin Demir
Selam ve dua ile.
01-01-2018