Bayramlar bize unuttuğumuz değerleri, fakiri olduğumuz kıymetleri hatırlatan müstesna zaman dilimleridir. Bayramlar bize kardeş olduğumuzu, insanlıkta eş olduğumuzu, merhameti, diğergamlığı, hoşgörüyü daha nice nice güzellikleri hatırlatır. Ramazan bayramı bize ait olduğumuz ulvî alemleri, insanlığımızı hatırlatır. Kurban bayramı Allah için feday-ı can etmenin erdemini, O’na teslimiyetin ne demek olduğunu velhasıl gerçek kul olmanın nasıl olması gerektiğini hatırlatır.
Bir Kurban Bayramının daha arifesindeyiz. İnşaallah yine Hz. İbrahim, Hz. Hacer ve Hz İsmail’in örnekliğinde Allah’a teslim olmak ne demek?, O’nun için gerekirse en sevdiğimiz şeylerden vaz geçmek ne demek? Onu hatırlayacağız. Senelik muhasebemizi yapacağız. Kesilen kurbanların ne etlerinin ne de kanlarının Allah’a ulaşmadığını, sadece Allah’a karşı samimiyetimizin, takvamızın ulaştığını hatırlayacağız. Zaten Kurban, kelime olarak da “yakın olmak” demek. Allah’a yakın olmak, O’nun razı olduğu şeylere yakın olmak…
Bayramlar, insanlığın merhameti yeniden kuşanması için büyük bir umuttur. Bayramlar, dinî şuur ve duygunun gelişmesine, millî ve manevî değerlerin güçlenmesine vesile olan müstesna günlerdir. Şahsi menfaat hesaplarının ve kırgınlıkların ortadan kaldırıldığı, dargınların barıştığı, sosyal yaraların sarıldığı, bütün müminlerin kaynaştığı günlerdir.
Bayramların, birey ve toplum yaşamında çok önemli bir yeri ve değeri vardır. Bayramların, birlik, beraberlik, kardeşlik, sevgi ve saygı ruhunun kuvvetlenmesine, yardımlaşma ve dayanışmanın oluşmasına, dargınlık, düşmanlık ve çekişmelerin giderilmesine yardımcı olduğunu milletçe bilir ve uygularız.
Bayramlar, toplum bünyesinde açılan yaraların sarılmasına, fakir, yetim ve kimsesizlerin gözetilmesine, akraba, komşu ve büyüklerin ziyaret edilmesine, çocukların sevindirilip manevi havayı teneffüs etmelerine, kısaca her türlü ahlaki ve insani değerlerin kazanılmasına vesile olan müstesna günlerdir. Günümüzde dünyanın muhtelif bölgelerinde Müslümanların ezildiği ve zulme maruz kaldığı hepimizin malumu. Dolayısıyla bugün Müslümanlar olarak birleşmeye ve dayanışmaya her zamandan daha çok muhtacız.
Bayram deyince insanın aklına kardeşlik ve dostluk gelir. Bunun için kardeşlik ve dostluk ilişkilerini bayramları fırsat bilerek perçinlemeliyiz. Barış dininin mensupları olarak kardeşlik ve dostluk anlayışını dinimizin ana kaynaklarına uygun olarak her daim canlı tutmalıyız. Gerçekten kardeşlik anlayışı Müslümanlar arasında o kadar güçlü ve yaygın bir noktaya gelmiş ki, Kur'an-ı Kerîm'i lafız ve manâ olarak bilmeyenlerin dilinde bile “inneme'l-mü'minûne ihvetün” (mü'minler ancak kardeştirler)” (Hucurât, 10) ifadesi eksik olmaz.
Dünyaya bir “sevgi medeniyeti” bahşeden İslam hiç bunun pratiğini ihmal eder mi? Teoriyi pratiğe yansıtmak için Allah Teâlâ bazı vesileler takdir etmiştir. Bayram da bu vesilelerden biridir. Zira bayram günlerinde aile bağları, akrabalar ve komşular arası ilişkiler sıcacık hale gelir ve birlikte yaşama bilinci gelişir. Bir de bu sıcacık ortam hayatın tüm alanlarına yansıtılırsa tadına doyum olmaz birlikte yaşamanın.
Bunun için bayramı önce aile içinde anne-baba ve çocuklar olarak doya doya yaşamak gerekir. Eğer aile büyümüş, çekirdek olmaktan çıkmış ve geniş aile olmuşsa burada ilk gözetilecek şey yaşlı anne babalardır. Ashaptan biri Peygamberimiz’e gelir ve “ya Rasulellah! Anne babanın çocukları üzerindeki hakkı nedir? diye sorar. Peygamber Efendimiz: “onlar senin ya cennetin ya da cehennemin” diye cevap verir.
Bir defasında da bir başkası “ya Rasulellah! Ecrini Allah'tan dilemek üzere hicret ve cihad için emrinize girmek istiyorum” der. Peygamberimiz, “anne ve babandan sağ olan var mı? diye sorar. Adam, “evet, ikisi de sağdır” der. Peygamberimiz, “sen Allah'tan ecir mi istiyorsun” deyince adam, evet der. Bunun üzerine Peygamberimiz: “öyle ise anne ve babana dön de onların gönüllerini al, kendilerine güzel hizmet et” buyurur.
Şimdi başımızı iki elimizin arasına alalım ve düşünelim. Her bayramda dârulaceze, huzurevi, yaşlı bakım evi gibi yaşlıların kaldığı yerlere gidip orada kalanlarla röportaj yapan medya mensuplarına gözyaşlarıyla konuşan anne-babaların şu sözleri vicdanları nasıl sızlatmaz: “Kızım da var, oğlum da, ama hiç beni ziyarete gelmiyorlar, onların beni özlememeleri bir yana ama ben onları çok özledim”.
İşte bu tıynetteki çocuklar için anne babaları onların cehennemi oluyor. Anne-babasının yüzüne saygı ve merhamet nazarlarıyla bakan evladın nafile ibadet yapmış sayıldığını, cennetin annelerin ayakları altında olduğunu beyan eden bir inancın mensupları sadece bayramlarda değil, onları her zaman ziyaret etmeli, hiçbir zaman onları ihmal etmemeli. Kur'an-ı Kerim, esasında bu konuda Müslümanları sık sık uyarıyor. Anne babası yanında ihtiyarlık çağına ulaşan kimsenin onlara “öf” bile dememesini, tatlı ve güzel söz söylemesini, onlara merhamet ederek tevazu kanadını indirmesini ve “Rabbim! Tıpkı beni küçükken koruyup yetiştirdikleri gibi sen de onlara acı” demesini emretmektedir.
Evet, bugün bayram, başta anne-babası olmak üzere akrabalarıyla bayram yapmaya tatili tercih etmiş olanlar, evlatlık vazifesini ihmal edenler, onları kendilerine ve torunlarına hasret bırakanlar, fırsat eldeyken, iş işten geçmeden koşun annenize babanıza, akrabanıza, yakınınıza; sonra çok pişman olursunuz ancak son pişmanlık fayda vermez. Bayramımız mübarek olsun.
Selam ve dua ile.
Ağustos- 2019