KADEM’in tanımı sürüyor:
“Sözleşme, örneğin aile içi şiddet, ısrarlı takip, cinsel taciz ve psikolojik şiddet gibi, kadına yönelik farklı şiddet türlerinin suç olarak kabul edilmesini ve bunlara karşı yasal yaptırımlar getirilmesini gerekli kılmaktadır.”
Hiç lafı eğip bükmeden,
açıkça soruyorum:
Sözleşme öncesinde,
bu ülkede aile içi şiddet serbest miydi?!.
Israrlı takip,
cinsel taciz serbest miydi?!. Somut verilere dayalı psikolojik şiddet serbest miydi?!.
İnsanlık,
2011 yılında,
ağacın
kovuğundan mı çıktı ki,
o güne kadar zaten suç olan fiillerin,
İstanbul Sözleşmesi ile sanki yeni suç olmuş gibi göstermeye kalkıyorsunuz?!.
Diyecekler ki,
“Ne olur, fazla mal göz çıkartmaz!”
****
Peki..
Geçiyoruz İstanbul Sözleşmesi’nin amacı hakkındaki KADEM’in cevabına:
“Kadınları her türlü şiddete karşı korumak ve kadına karşı şiddeti ve aile içi şiddeti önlemek, kovuşturmak ve ortadan
kaldırmak.”
Bu bağlamda,
KADEM kadına şiddeti önleme noktasında,
evden uzaklaştırma kararı ile ilgili olarak şu tespiti yapıyor:
“Her yasa bir şekilde suistimal edilebileceği gibi bu düzenlemenin de suistimal edilme durumu bir kişinin evden uzaklaştırılmasıyla sonuçlanır..
Bu bir mağduriyet olmakla birlikte diğer tarafta eğer her ihbar ciddiye alınmazsa oluşabilecek yaralanma ve can kaybının yaşatacağı mağduriyet ilkiyle kıyaslanamayacak derecede kritiktir.”
İşte bu mantıkta,
bir sakatlık var..
Evden uzaklaştırma,
şiddeti hiçbir örnekte engellemez..
Tam aksine tahrik eder..
Somut örnek:
Adam,
eşini gidip öldürüyor..
Bir insanı öldürüp,
ömür boyu hapse girecek olan insan,
“Evden uzaklaştırma kararını ihlalin karşılığı birkaç günlük hapis cezası”nı mı düşünür?!.
Düşünmüyor zaten..
Onun için de,
İstanbul Sözleşmesi ve 6284 sayılı kanun ile birlikte şiddet arttı,
azalmadı..
Ama hâlâ kör kör parmağım
gözüne,
bu yanlışta ısrar ediliyor..
Hayırlı günler diliyorum..
17 AĞUSTOS 2020 PAZARTESİ