Kale İçinde gezerken esnafımızdan birisi oturmam için sandalye verdi ve Türk kahvesi ikram etti. Yalnız değildi yanında misafirde vardı. Esnafın sorunları ülke sorunları içinde bulunduğumuz durumlar derken sohbet koyulaştı.
Dokunmadığımız değer kalmadı. İçimi acıtansa esnafımızın misafiri olan genç doktorun kartvizitimde yazılı olan Müslümanız (!) Elhamdülillah adlı kitabıma takılı kalmasıydı…
Doktor olduğunu söylediğinde Akdeniz Üniversitesi Hastanesi doktorlarımızı anımsadım. On bir yıl önce gelmiş olduğum Antalya’da yalnız kontrollerimi değil psikolojimi de dengede tutmuşlardı. Genç olmalarına rağmen bilgilerle dolu değerli öğütleriyle beni aile doktorum DR. Meijerink gibi ayakta tutmuşlardı. Bu doktorumuz çok farklıydı: “Eskiye dönüşümüz başladı.
Artık sarayda oturuyoruz. Harem kurmamıza az kaldı. Padişahımız Sultanımızdan korkmasaydı tırsmasaydı çoktan haremini kurmuş olacaktı.” Dedi. Çocukluğumdan itibaren yaşamış olduğum Hollanda’da ve Avrupa ülkelerinde askerin polisin vatanın bayrağın devletin milletin değerlerinin kanun olduğunu biliyorum. Avrupa ülkelerinde birinin özgürlüğü diğerinin özgürlüğünü kısıtlıyorsa güvenlik güçlerinin hakimin savcının devreye girdiğini biliyorum.
Doktorumuza: “Evet, biz Türkler saraylarda yaşamış, ülkeyi işgalcilerden kurtarmış Ecdadın torunlarıyız, çok daha fazlasına layığız, ama tembeliz hazır yemeyi huy edinmişiz. Vatanımıza devletimize öz değerlerimize sahip çıkmak yerine sokak ortasında dengeleri bozmaya çalışıyoruz. Beyefendi siz gerçekten doktor musunuz?” Dedim. Doktor bey ülkede kaç ırk varsa hepsini saydı, herkesin kendi dilini konuşması gerektiğini savundu.
Avrupa ülkelerini bu konuda örnek gösterdi ve söylediklerime cevap vermek yerine: “Yıllarca bu ülkede o ırklar eziliyorlar ve dengeleri tamamen bozulmuş durumdalar. İlk fırsatta Türkiye’yi terk edip eşitlik ilkelerine sahip çıkan ülkelerin birinde yaşayacağım. İnanın bu ülkenin çivisi çıktı.” Dedi. Bahsettiği Avrupa ülkelerinde seçme dil olarak İngilizce Fransızca ve Almanca veriliyor. Melezlerimiz hariç yedi milyon Türk vatandaşımızın Türkçe dili bu derslerde ek olarak yok. Ortak dil her ülkenin kendi dilidir ve ülkeye gelen herkes mecbur o dili öğrenmek zorundadır. Lakin ben ülkemde hala Türkçe konuşamayan vatandaşlar tanıyorum. Doktorun havalı tavrına: “Evet, tek bir konuda haklısınız. Türkiye’de çivisi çıkmış nesiller çoğalmış.
Saf temiz katıksız insanların beynini bulandıracak, densiz konuşmalarını dayatacak dengesizler, tehlikeli yaratıklar çoğalmış. Bu konuşmalarınızla isminizin arkasındaki övündüğünüz Dr. unvanı size ne kadarda yakışıyor?” Dedim ve Türk kahvesi ikram eden esnafımıza teşekkür edip ayrıldım. Türklük din dil ırk renk mezhep ayırt etmeden Türk ulusunun adıdır. Orada bir saatlik konuşmaların hepsini aktarmadım. Aktarmış olmasaydım inandığımız değerleri yerle bir etmiş olacaktım. Doktor olduğundan şüphe ettiğim bu zatın amacı zaten buydu. Beyinleri bilinçli bir şekilde bulandırmak doktor unvanının arkasına gizlenip insanları yanıltmaktı…
Philips Ligthing’de iş yerimde arkadaşımdan bir ricada bulunmuştum karşılığı can yakıcıydı: “Bir zamanlar ülkeye Türkler pis işler yaptırmak için getirilmişti. Şimdi roller değişti biz emir alıyoruz. Al kendin yap.” … Diyen Hollandalı iş arkadaşıma Osmanlıyı Mustafa Kemali, yaşamış olduğum Zeewsvlaanderen bölgesinden 1599-1604 yıllarını, Prins Maurits ve (Turkeye) Türkiye köyünü hatırlatmıştım…
Dışarıdaki Türk Ulusu düşmanlarına bir Türk kadını olarak Ecdadıyla övünerek onurla gerekli cevabı yıllarca verdim. Lakin anavatanımda öz değerlerimizi ülkem insanına karşı savunmak canımı acıtıyor, yüreğimi yakıyor. Ortak değerlerimizi ziyan etmemek adına duygularımı doğru kelimelere sığdıramıyorum. Biz Türkler için Türkiye dışında bir ülke yok. Elbette okullarda seçmeli ders olarak yabancı dil öğretilmeli. Ezbercilikten uzak öz değerlerimize değer katacak çocuklar doğru eğitilerek yetiştirilmeli…
Ülkemde yeterince akıllı insan var. İçinde bulunduğumuz durum a veya b parti sorunu değil hepimizin sorunu sorumluluğudur. Yere göğe sığdıramadığınız Avrupa ülkelerinde olmayan onurlu bir geçmişimiz var ve bizleri temsil edecek genç nüfusumuz genç neslimiz var. Altın değerindeki topraklarımızda pırlanta değerindeki genç nüfusu ilmek ilmek sarraf gibi işlemekle sorumluyuz…
Dünya ülkeleri arasına girmek için içimizdeki bu dengesizlerden arınıp dengeyi birlikte sağlamak zorundayız. Durmak yok durursak dumur olacağız. İşleyen her gümüş parlar. Gökyüzünde dalgalanan ay yıldızlı bayrağı vatanı devleti ve milleti korumak hepimizin asli asil görevi değil mi?