Kudüs şuuruna sahip Müslümanlar tarafından, uzun bir zamandır, İslam
coğrafyasının her yerinde, her Ramazan ayının son Cuma günü Kudüs Günü olarak
değerlendirilmektedir.
Kudüs Günü ve Kudüs Gününü kapsayan hafta içerisinde yapılan program ve
etkinliklerle hem Müslüman toplumun Kudüs meselesindeki hassasiyeti tazelenmekte
hem de tüm dünyaya Filistinli kardeşlerimizin sesi duyurulmaktadır.
Efendimiz (sas), “Mescid-i Aksa’ya gidin ve içinde namaz kılın. Eğer oraya gidemez
ve içinde namaz kılamaz iseniz kandillerinde yakılmak üzere oraya zeytinyağı
gönderin” buyurmuşlardır.
Elbette burada zeytinyağı bir semboldür. Efendimiz(sas) henüz o zaman için
fethedilmemiş Kudüs’ün ve Mescid-i Aksa’nın önemini bildirmek bu hadisi beyan
etmiştir.
Zeytinyağı bir semboldür. Bize düşen tarih boyunca vahyin, tebliğin ve mücahedenin
merkezi olmuş bir beldeye sahip çıkmak, oranın bir İslam şehri olması için her türlü
desteği o topraklara vermektir.
Mekke’nin Fethini, İstanbul’un Fethini, Diyarbakır’ın Fethini bu ülkede gündeme
taşıyan Anadolu Gençlik Derneğimizin elbette Kudüs’ten vazgeçmesi de mümkün
değildir.
Mescid-i Aksa ve çevresi için, Kudüs ve civarı için, yani Filistin toprakları için, İsra
süresinde, çevresinin mübarek kılındığı söylenmiştir. Maide süresinde topraklarının
kutsallığı vurgulanmıştır. Enbiya ve Araf surelerinde bereketlendirilmiş belde olarak
nitelendirilmiştir.
Mescid-i Aksa’nın, Kudüs’ün ve Filistin topraklarının mübarekliği ve Müslümanlar için
kutsallığı Ayet-i Kerimeler ile sabittir.
Mescid-i Aksa gece yürüyüşünün son durağıdır.
Efendimiz(sas)’in boykot yıllarının ve hüzün yılının ardından bir gecede Mescid-i
Haram’dan Mescid-i Aksa’ya, yani Mekke’den Kudüs’e yaptığı o yürüyüş karanlıktan
aydınlığa, hicretten devlete, baskı ve zulüm düzeninden adil bir düzene geçişin
müjdecisi olmuştur.
Kudüs’e yürümek Müslümanların yeryüzünün Firavunlarının, Nemrutlarının, Ebu
Leheblerinin zulümlerinden kurtuluşunun en önemli sembolüdür.
Tüm kalbimizle şuna inanıyoruz ki Kudüs Müslümanların en çetin imtihanıdır.
Kudüs, bugünün Müslüman’ının yeryüzünde olup bitenler karşısında nerede
durduğunun, kimlerle olduğunun ve neye hizmet ettiğinin en önemli göstergesidir.
Bir organizasyon kimlerle saf tutuyor, kimlerle işbirliği halinde, nihai noktada kime
hizmet ediyor, bunu en iyi gösteren Kudüs davasıdır.
Bugün ilk kıblemiz olan Mescid-i Aksa, peygamberler şehri Kudüs ve bereketli Filistin
toprakları işgal atındadır.
1916 Mayıs’ında imzalanan Syces-Picot Antlaşması, Kasım 1917’de yayınlanan
Balfour Deklarasyonu, Şubat 1945’de gerçekleşen Yalta Konferansı işgalcilerin kim
olduğunun göstergesidir.
İşgalciler bu topraklara nasıl geldilerse öyle de gideceklerdir.
Bu coğrafyaya çizilen yapay sınırlar tarih atlaslarında sömürgeciliğin sonu olarak yer
alacaktır.
Kudüs mutlaka özgürlüğe, Müslümanlar da mutlaka birliğe kavuşacaktır.
Mescid-i Aksa’nın işgal altına olması sadece Filistinlilerin bir meselesi değildir.
Kudüs’ün işgal altına olmasını Araplarla İsrail arasında bir mesele değildir.
Son yüz yıl içerisinde yaşanan iki büyük savaş Kudüs’ün Siyonistlerce işgaline zemin
hazırlamıştır.
Hem Milletler Cemiyeti hem de Birleşmiş Milletler Siyonizm’in çıkarlarına uygun
hareket etmişlerdir.
Milletler Cemiyetinin varlığı nasıl İkinci Dünya Savaşının çıkmasına engel olamadıysa
Birleşmiş Milletlerin de varlığı yaklaşık yetmiş yıldır milyonlarca insanın savaş ve terör
olaylarında yitirilmesine engel olamamıştır.
Çünkü ne Milletler Cemiyeti ne de Birleşmiş Milletler insanlığa huzur ve saadet
getirecek bir anlayışa sahip değillerdir.
Filistin’e, İslam coğrafyasının tam kalbine bir hançer gibi saplanan İsrail bölgede
yaşanan kaosun, terör olaylarının, iç savaşların ve işgallerin yegâne sebebidir.
Bir ırkın üstünlüğünü ve seçilmişliğini iddia eden Siyonizm’in insanlığa getireceği
ancak ve ancak köle düzenidir.
Bugünkü mevcut sömürü düzeninden kurtulmanın yolu Kudüs’ün tekrar
Müslümanlarca idare olunmasından geçmektedir.
Irkçılığın, mezhepçiliğin, kardeş kavgasının bu coğrafyaya zerrece bir faydası yoktur.
Yine Müslümanlar şunun farkına varmalı ki bu coğrafyada ırkçılık, mezhepçilik ve
kardeş kavgasını körükleyen İsrail’dir.
Üzücü olan taraf kardeşlerimizin bunu görememesidir.
Kudüs coğrafyamızın ayrılmaz bir parçasıdır.
Çünkü Kudüs demek Mekke demektir, Medine demektir.
Kudüs demek Şam, Bağdat, Kahire demektir.
Kudüs demek Meşhed, Kum, Tahran demektir.
Kudüs demek Diyarbakır, Ankara, İstanbul demektir.
Bu Ramazan’ın başlangıcında, İsrael HaYom Gazetesi, ABD’nin “Yüzyılın Anlaşması”
ya da “Asrın Anlaşması” diye nitelendirdiği planın maddelerini yayınladı.
Bu planın teferruatına girmiyoruz ama her açıdan kabul edilemez, zorbaca, onur
kırıcı maddeler.
Bu coğrafyada, vicdanlarda, yüreklerde, İsrail’le ilgili tek madde vardır:
“İsrail’i çok seviyorsanız, alınız, Arizona Çölü’ne götürünüz!”
Biz biliyoruz ve inanıyoruz ki Kudüs’e sahip çıkmak, Bağdat’a, Şam’a, Tahran’a,
Beyrut’a, Kahire’ye ve Mekke’ye sahip çıkmaktır.
Biz biliyoruz ki Kudüs’e sahip çıkmak Müslüman ya da değil tüm mazlumlarım
dertleriyle dertlenmektir.
Terör örgütü İsrail, “çok yakında nasıl bir inkılâba uğrayıp devrileceğini” görecektir.
Terör örgütü İsrail’in Kudüs’ten ve işgal ettiği topraklardan sökülüp atılacağı günler
çok yakındır.
Cenabı Allah, yüreklerimizden Mescid-i Aksa sevdasını, Kudüs Sevdasını, Filistin
sevdasını eksik etmesin.
coğrafyasının her yerinde, her Ramazan ayının son Cuma günü Kudüs Günü olarak
değerlendirilmektedir.
Kudüs Günü ve Kudüs Gününü kapsayan hafta içerisinde yapılan program ve
etkinliklerle hem Müslüman toplumun Kudüs meselesindeki hassasiyeti tazelenmekte
hem de tüm dünyaya Filistinli kardeşlerimizin sesi duyurulmaktadır.
Efendimiz (sas), “Mescid-i Aksa’ya gidin ve içinde namaz kılın. Eğer oraya gidemez
ve içinde namaz kılamaz iseniz kandillerinde yakılmak üzere oraya zeytinyağı
gönderin” buyurmuşlardır.
Elbette burada zeytinyağı bir semboldür. Efendimiz(sas) henüz o zaman için
fethedilmemiş Kudüs’ün ve Mescid-i Aksa’nın önemini bildirmek bu hadisi beyan
etmiştir.
Zeytinyağı bir semboldür. Bize düşen tarih boyunca vahyin, tebliğin ve mücahedenin
merkezi olmuş bir beldeye sahip çıkmak, oranın bir İslam şehri olması için her türlü
desteği o topraklara vermektir.
Mekke’nin Fethini, İstanbul’un Fethini, Diyarbakır’ın Fethini bu ülkede gündeme
taşıyan Anadolu Gençlik Derneğimizin elbette Kudüs’ten vazgeçmesi de mümkün
değildir.
Mescid-i Aksa ve çevresi için, Kudüs ve civarı için, yani Filistin toprakları için, İsra
süresinde, çevresinin mübarek kılındığı söylenmiştir. Maide süresinde topraklarının
kutsallığı vurgulanmıştır. Enbiya ve Araf surelerinde bereketlendirilmiş belde olarak
nitelendirilmiştir.
Mescid-i Aksa’nın, Kudüs’ün ve Filistin topraklarının mübarekliği ve Müslümanlar için
kutsallığı Ayet-i Kerimeler ile sabittir.
Mescid-i Aksa gece yürüyüşünün son durağıdır.
Efendimiz(sas)’in boykot yıllarının ve hüzün yılının ardından bir gecede Mescid-i
Haram’dan Mescid-i Aksa’ya, yani Mekke’den Kudüs’e yaptığı o yürüyüş karanlıktan
aydınlığa, hicretten devlete, baskı ve zulüm düzeninden adil bir düzene geçişin
müjdecisi olmuştur.
Kudüs’e yürümek Müslümanların yeryüzünün Firavunlarının, Nemrutlarının, Ebu
Leheblerinin zulümlerinden kurtuluşunun en önemli sembolüdür.
Tüm kalbimizle şuna inanıyoruz ki Kudüs Müslümanların en çetin imtihanıdır.
Kudüs, bugünün Müslüman’ının yeryüzünde olup bitenler karşısında nerede
durduğunun, kimlerle olduğunun ve neye hizmet ettiğinin en önemli göstergesidir.
Bir organizasyon kimlerle saf tutuyor, kimlerle işbirliği halinde, nihai noktada kime
hizmet ediyor, bunu en iyi gösteren Kudüs davasıdır.
Bugün ilk kıblemiz olan Mescid-i Aksa, peygamberler şehri Kudüs ve bereketli Filistin
toprakları işgal atındadır.
1916 Mayıs’ında imzalanan Syces-Picot Antlaşması, Kasım 1917’de yayınlanan
Balfour Deklarasyonu, Şubat 1945’de gerçekleşen Yalta Konferansı işgalcilerin kim
olduğunun göstergesidir.
İşgalciler bu topraklara nasıl geldilerse öyle de gideceklerdir.
Bu coğrafyaya çizilen yapay sınırlar tarih atlaslarında sömürgeciliğin sonu olarak yer
alacaktır.
Kudüs mutlaka özgürlüğe, Müslümanlar da mutlaka birliğe kavuşacaktır.
Mescid-i Aksa’nın işgal altına olması sadece Filistinlilerin bir meselesi değildir.
Kudüs’ün işgal altına olmasını Araplarla İsrail arasında bir mesele değildir.
Son yüz yıl içerisinde yaşanan iki büyük savaş Kudüs’ün Siyonistlerce işgaline zemin
hazırlamıştır.
Hem Milletler Cemiyeti hem de Birleşmiş Milletler Siyonizm’in çıkarlarına uygun
hareket etmişlerdir.
Milletler Cemiyetinin varlığı nasıl İkinci Dünya Savaşının çıkmasına engel olamadıysa
Birleşmiş Milletlerin de varlığı yaklaşık yetmiş yıldır milyonlarca insanın savaş ve terör
olaylarında yitirilmesine engel olamamıştır.
Çünkü ne Milletler Cemiyeti ne de Birleşmiş Milletler insanlığa huzur ve saadet
getirecek bir anlayışa sahip değillerdir.
Filistin’e, İslam coğrafyasının tam kalbine bir hançer gibi saplanan İsrail bölgede
yaşanan kaosun, terör olaylarının, iç savaşların ve işgallerin yegâne sebebidir.
Bir ırkın üstünlüğünü ve seçilmişliğini iddia eden Siyonizm’in insanlığa getireceği
ancak ve ancak köle düzenidir.
Bugünkü mevcut sömürü düzeninden kurtulmanın yolu Kudüs’ün tekrar
Müslümanlarca idare olunmasından geçmektedir.
Irkçılığın, mezhepçiliğin, kardeş kavgasının bu coğrafyaya zerrece bir faydası yoktur.
Yine Müslümanlar şunun farkına varmalı ki bu coğrafyada ırkçılık, mezhepçilik ve
kardeş kavgasını körükleyen İsrail’dir.
Üzücü olan taraf kardeşlerimizin bunu görememesidir.
Kudüs coğrafyamızın ayrılmaz bir parçasıdır.
Çünkü Kudüs demek Mekke demektir, Medine demektir.
Kudüs demek Şam, Bağdat, Kahire demektir.
Kudüs demek Meşhed, Kum, Tahran demektir.
Kudüs demek Diyarbakır, Ankara, İstanbul demektir.
Bu Ramazan’ın başlangıcında, İsrael HaYom Gazetesi, ABD’nin “Yüzyılın Anlaşması”
ya da “Asrın Anlaşması” diye nitelendirdiği planın maddelerini yayınladı.
Bu planın teferruatına girmiyoruz ama her açıdan kabul edilemez, zorbaca, onur
kırıcı maddeler.
Bu coğrafyada, vicdanlarda, yüreklerde, İsrail’le ilgili tek madde vardır:
“İsrail’i çok seviyorsanız, alınız, Arizona Çölü’ne götürünüz!”
Biz biliyoruz ve inanıyoruz ki Kudüs’e sahip çıkmak, Bağdat’a, Şam’a, Tahran’a,
Beyrut’a, Kahire’ye ve Mekke’ye sahip çıkmaktır.
Biz biliyoruz ki Kudüs’e sahip çıkmak Müslüman ya da değil tüm mazlumlarım
dertleriyle dertlenmektir.
Terör örgütü İsrail, “çok yakında nasıl bir inkılâba uğrayıp devrileceğini” görecektir.
Terör örgütü İsrail’in Kudüs’ten ve işgal ettiği topraklardan sökülüp atılacağı günler
çok yakındır.
Cenabı Allah, yüreklerimizden Mescid-i Aksa sevdasını, Kudüs Sevdasını, Filistin
sevdasını eksik etmesin.
NADOLU GENÇLİK DERNEĞİ AFYONKARAHİSAR ŞUBESİ
Anadolu Gençlik Derneği
Afyonkarahisar Şube Başkanı
Muharrem COŞKUN