CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN-Aziz milletim, değerli dava ve yol arkadaşlarım, sevgili AK Partililer, kıymetli misafirler; sizleri en kalbi duygularımla, muhabbetle selamlıyorum.
14 Ağustos 2001, evet, AK Partinin resmen kurulduğu bu tarih ülkemizle birlikte bölgemizin ve dünyanın geleceğini değiştirmiştir. Öncelikle kuruluşundan bugüne AK Parti kademelerinde görev almış, AK Partiye gönül vermiş, AK Parti davasını savunmuş tüm kardeşlerimize şahsım, ailem, milletim adına şükranlarımı sunuyorum.
Geçtiğimiz 19 yıl içinde birlikte yol yürüdüğümüz kardeşlerimizden ebediyete irtihal etmiş olanlara Allah’tan rahmet diliyorum.
Ülkemizde ve dünyanın dört bir yanında AK Partinin başarısı için 19 yıldır samimiyetle dua eden herkesten Allah razı olsun.
Bu parti, Allah’ın rızasını, milletin desteğini, ümmetin duasını, insanlığın sevgisini hedefleyerek kuruldu ve bugüne kadar da aynı anlayışla geldi. Hep söylediğimiz gibi, bu partinin kurucusu bizatihi milletimizin ta kendisidir.
Şahsım başta olmak üzere partimizin tüm kademelerinde görev üstlenen herkes sorumluluğunun doğrudan millete karşı olduğunu bilir ve ona göre davranır. Tarih boyunca olduğu gibi, bu dönemde de kerameti kendinde görenler millete hizmet yolundan ayrılıp şahsi emellerinin peşine düşenler elbette oldu, ama hepsi de çok kısa bir sürede bu gerçekle yüzleşip siyaset tarihinin tozlu raflarındaki yerlerini almak zorunda kaldı.
AK Parti, kuruluşundan bugüne yaptıklarıyla ve duruşuyla Türk milletinin hayallerini gerçekleştiren, koskoca bir ümmetin umutlarını canlandıran, insanlığın önünde yeni kapılar açan bir parti kimliğine sahiptir.
Bugün AK Parti Türkiye’nin son 18 yılının mimarı olmanın yanında, 2023 hedefleri, 2053 ve 2071 vizyonlarıyla da ülkenin istikbaline taliptir. Ülkemizin ve milletimizin geleceği konusunda AK Partiden başka bir vizyon, bir hedef, bir proje, program sahibi siyasi teşekkül bulunmuyor. Ana muhalefetin ve aynı cephenin diğer partilerinin tek siyasetleri, AK Partiye saldırmak, tek vaatleri Recep Tayyip Erdoğan’ı indirmek. Milletimiz bu kısır zihniyete 19 yıldır yaptığı gibi bundan sonra da itibar etmeyecektir.
Aziz milletim, değerli kardeşlerim; insanlık tarihine büyük yürüyüşler yön vermiştir. Hazreti İbrahim’in Aleyhissalatu Vesselam Harran’dan Filistin’e yürüyüşü böyle bir yürüyüştür. Hazreti Musa’nın Aleyhissalatu Vesselam Mısır’dan Kızıldeniz kıyılarına yürüyüşü böyle bir yürüyüştür. Hazreti Peygamberin Sallallahü Aleyhi Vesellem Mekke’den Medine’ye yürüyüşü tarihin akışını değiştiren böyle bir yürüyüştür. Horan erenlerinin Anadolu’ya, Balkanlar’a, Avrupa içlerine yürüyüşü, sevgi ve hoşgörü ikliminin bu beldelerde yayılmasını sağlamıştır. Yaşadığımız coğrafyayı medeniyet güneşimizin sarması da büyük yürüyüşler sayesindedir. Sultan Alparslan’ın Malazgirt Ovası’na, Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul surlarına, Yavuz Sultan Selim’in Sina Çölü’ne yürüyüşleri büyük değişimlerin sembolleri olmuştur. Tarih boyunca insanlığa yeni istikametler kazandıran milletimiz, 14 Ağustos 2001 tarihinde Adalet ve Kalkınma Partisini kurarak yeni bir hamle başlatmıştır.
AK Parti ilk insan Hazreti Adem Aleyhissalatu Vesselamla başlayan büyük medeniyet davamızın günümüzdeki temsilcisi olmaya taliptir. Bu davaya gönül verenler kendileriyle birlikte yeryüzündeki tüm mazlumların hukukunu korumanın mücadelesini vermişlerdir. Bu kutlu yürüyüşün bin yıldır coğrafyamızda sancaktarlığını yapan ecdadımız, 3 kıta 7 iklimde barışın, kardeşliğin ve adaletin tesisi için asırlardır ter dökmüştür. Bizim hareketimiz, bizim davamız kendisine her şeyden önce Allah kelamı ve onun alemlere rahmet olarak gönderilen Nebisini rehber edinmiştir.
Bizim hareketimiz, Ahmet Yesevi’den Mevlana’ya, Hacı Bektaş-ı Veliden Yunus Emre’ye, Fuzuli’den Ahmed-i Hani’ye, Mehmet Akif’ten nice gönül sultanlarına kadar medeniyetimizin tüm tatlı pınarlarından kana kana içmiş, o bereketli pınarlardan beslenmiştir.
Bu hareket, bu dava Selçuklu’nun kalbi, Osmanlı’nın vicdanı, Cumhuriyetin aklıdır.Milletimiz yürüyüşümüze işte böyle bir istikamet belirlemiştir.
Artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak sloganıyla çıktığımız siyaset yolculuğumuzu 10,5 milyonu aşan üyemizle el ele, gönül gönle sürdürüyoruz.19 yıl önce ne söylüyorsak, bugün de aynısını söylüyoruz. AK Parti, milletimizin özlemlerinden ve taleplerinden doğmuştur. AK Parti, sadece milletimize yaslanan bir partidir. AK Partinin mayasını milletimiz yoğurmuştur. AK Partinin hamurunu milletimiz yoğurmuştur, AK Partinin kumaşını millet dokumuştur, bu yüzden bütün çabalarımızın semeresi, bütün başarılarımızın bereketi ülkemize ve milletimize aittir.
Evet, bizler dua ile çıktık yola ve aynı şekilde devam ediyoruz. Bizim için aslolan, bu kutlu yolda milletimizle el ele yürümektir. Yunus’un dediği gibi, “yol odur ki doğru vara, göz odur ki hakkı göre, er odur alçakta dura, yüceden bakan göz değil.”
Değerli kardeşlerim; AK Partinin milletin partisi olduğunun nişanesi 2002 Kasım’ından beri girdiği her seçimden birinci olarak çıkmayı başarabilmesidir. Bizim milletimize mahcup etmediği için Rabbimize hamd ediyoruz.
AK Partinin yolunu uzun yıllar boyunca siyasi ve ekonomik buhranların acı tecrübelerini yaşayan milletimiz çizmiş, adını da milletimiz koymuştur. Hafıza-i beşer nisyan ile mamuldür derler, Türkiye’nin 14 Ağustos 2001 tarihinden bugüne kadar neler yaşadığını asla unutmamalıyız. Özellikle 3 Kasım 2002 seçimlerinin ardından AK Partiyi hükümet eden, ama iktidar olamamış bir parti haline dönüştürmek için oynanan oyunları hep aklımızda tutmalıyız. Kendilerini milletin üstünde gören ve ülkenin de sahibi sanan bir avuç azgın azınlığın nasıl bürokrasiden medyaya ve iş dünyasına kadar çöreklendiği, her köşeden bize tuzaklar kurduklarını dün gibi hatırlıyoruz. Yüksek Askeri Şûra toplantılarından dönemin Cumhurbaşkanının davetlerine kadar her yerden nasıl sürekli krizlere muhatap bırakıldığımızı biz biliyoruz. Provokatif cinayetlerle nasıl köşeye sıkıştırılmaya çalışıldığımız hala gözlerimizin önündedir.
2007 Cumhurbaşkanlığı seçimi sürecinde iyice ayyuka çıkan hukuksuz, ahlaksız, pervasız girişimlerin hiçbirine eyvallah etmedik, bunun bedelini de kapatma davasıyla ödedik. Biz demokratik teamüllere ne kadar sarılırsak sarılalım, karşımızdaki faşist kafa yine durmadı. Milletimiz, “411 el kaosa kalktı” manşetindeki kendi iradesini hiçe sayan alçak zihniyeti hiçbir zaman unutmayacaktır.
Davos’taki one minute hadisesi AK Partinin mazlumlar ve mağdurlar için verdiği mücadelenin uluslararası alanda en yüksek perdeden seslendirilişinin sembolüdür. Tabi o zaman bizlerle beraber orada olanlar o salonu terk ederken neler söylediklerini de iyi biliyoruz. Şimdi parti kurdular. Ne diyorlardı biliyor musunuz? İşte şimdi yandık. Niye? One minute dedik ya. Kime karşı dedik, o da belli. İsrail’in atıklarına karşı.
Değerli kardeşlerim; zamanı gelecek bazı şeyleri çok açık, net ortaya koyacağız, şahitleriyle beraber koyacağız. Ve bu milletin derdiyle dertlenenlerin kimler olduğunu milletim bilecek, ama zamanı var.
Başlattığımız her demokrasi atağını kesmeye kalkanlara rağmen gönülleri bir gergef gibi işleyerek yolumuza devam ettik. Sabrettik, azmettik, çalıştık, yol bulduk, yol açtık, hep ileriye doğru gittik ve hamdolsun emeğimizin karşılığını birer-birer aldık. Buna rağmen önümüze kurulan tuzaklar, maruz kaldığımız saldırılar bitmedi. Dört bir yandan ellerine geçirdikleri her malzemeyle yüklendiler. Suriye’deki iç karışıklıklarla birlikte ülkemiz üzerinde oynanan oyunlar yeni bir boyuta taşındı. Artık içeride ve dışarıda çok daha sert, çok daha sinsi, yer-yer de kanlı bir mücadele sürecinin içine giriyorduk. Gezi olaylarıyla sokakları işgale, 17-25 Aralık Emniyet-yargı darbesiyle milli iradeyi gasp etmeye, çukur eylemleriyle mahalleleri hatırlayın bölmeye çalıştılar. PKK’sından DEAŞ’ına kadar tüm terör örgütlerini en azın şekilde üzerimize saldılar. Bunlar da yetmeyince 15 Temmuz’da darbe girişimine kalkıştılar.
Kuzey Irak’ta, Suriye’de, Libya’da, Doğu Akdeniz’de yürüttüğümüz harekâtlarla bu saldırılara karşı cevabımızı anladıkları dilden verdik, bugün de verdik ha, bugün de verdik. Ve kendilerine söyledik; bak bizim Oruç Reis’imize sakın ha saldırmayın. Eğer Oruç Reis’imize saldıracak olursanız bunun bedelini ağır ödersiniz dedik ve bugün ilk cevabı aldılar.
Her saldırının görünmeyen hançeri olan ekonomiyi kur, faiz, enflasyon üçgeninde daha güçlü bir şekilde devreye soktular. Bu konuda da gereken tedbirleri alarak ekonomimizi güçlendirdik. Salgın döneminde yaşananlar ülkemizin eğitimden sağlığa, ulaşımdan tarıma kadar her alanda sahip olduğu altyapının önemini tüm açıklığıyla ortaya koymuştur.
Kardeşlerim; AK Parti bugüne kadar hep rakamlarla, hizmetleriyle, birbiri ardına açtığı eserlerle konuşan bir parti olmuştur. Türkiye için sadece hayal kurmakla kalmadık. Hamdolsun hayallerimizi tek-tek gerçeğe dönüştürdük.
Eğitimde yükseköğretim dahil 8,7 milyar lira ile devraldığımız eğitim bütçesini 131 milyar liraya çıkardık. İktidarlarımız döneminde toplam 324 bin derslik, okullarımıza 34 bin laboratuvar, 15 bin kütüphane, 2718 dijital kütüphane inşa ettik. Toplam 672.608 öğretmen atamasını gerçekleştirdik.
Sağlıkta hastane, tedavi kurumu ve birinci basamak sağlık kuruluşundan oluşan yaklaşık 8500 sağlık tesisini ülkemize kazandırdık. Hastane yatak kapasitemizi 164 binden 246 bine, nitelikli yatak kapasitemizi 19 bin 148 binin üzerine çıkardık. İnşa ettiğimiz şehir hastaneleri ile sağlıktaki başarı çıtamızı daha da yükseğe taşıdık. Bugüne kadar resmi açılışını henüz yapmadık, ama hasta kabulü başladı, Konya’da da biliyorsunuz şehir hastanemizi kurduk, inşallah resmi açılışını da ayrıca yapacağız. Konya ile birlikte toplamda 20.563 yatak kapasiteli 15 adet şehir hastanemizi milletimizin istifadesine sunduk.
Gençlik ve sporda 9 adet olan gençlik merkezi sayımızı 336’ya, 1575 olan spor tesis sayımızı 3720’ye, 278 bin olan lisanslı sporcu sayımızı 10 milyon 150 bin kişiye ulaştırdık. Tabii çok daha önemlisi; üniversite öğrencisi biliyorsunuz harçla okuyorlardı ve gösteriler-yürüyüşler vesaire. Biz harcı kaldırdık, bizimle oldu. Lisans öğrencilerine biz göreve geldiğimizde hatırlayın verilen burs neydi? 45 liracık. Biz bunu 45 liradan nereye çıkardık? 550 liraya çıkardık. Yüksek lisansta 1100 liraya, doktorada 1650 liraya çıkardık; nereden nereye. Şarkıyı dinledik az önce.
76 olan üniversite sayımıza ilave 131 üniversite kurarak üniversite sayımızı toplamda 207’ye yükselttik. Dediler ki; 81 vilayetin tamamına üniversiteye ne var. Şimdi geliyorum, ne gerek olduğunu anlatacağım. Üniversite öğrenci sayımız 1,6 milyon iken, bugün 8 milyonu buldu. Çağın ihtiyaçlarına göre artık üniversitelerimizi tek tip olmaktan çıkarıyoruz. Yükseköğretim sistemimizde –burası önemli- çeşitlilik esaslı bir yapılandırmaya giderek araştırma üniversiteleri, bölgesel kalkınma odaklı üniversiteler, tematik üniversiteler ve mesleki uygulama ağırlıklı üniversiteler kurduk, kuruyoruz. Robotik, nanoteknoloji, aşı, eğitimde dijitalleşme, yapay zekâ, siber güvenlik gibi birçok önemli alanda geleceğin bilim dünyasını şekillendirecek binlerce doktoralı bilim insanı yetiştiriyoruz ve inşallah yetiştirmeye de devam edeceğiz.
Hakim, savcı dahil adalet hizmetlerindeki personel sayımızı son 18 yılda yüzde 177 oranında artırdık. Mahkeme sayısını adli yargıda yüzde 86, idari yargıda yüzde 38 oranında artırarak hukuk sistemimizin altyapısını güçlendirdik. 2002 yılından bugüne toplam 269 adalet hizmet binası inşa ettik, devam ediyoruz.
Ulaştırma ve altyapı bizim son 18 yıla damgamızı vurduğumuz alanların başında geliyor. 6100 kilometreden devraldık bölünmüş yolları. Mesafemiz bugün 27.300 kilometreye ulaştı; nereden nereye. Keza otoyol mesafemiz 1715 kilometreden, onu da 3107 kilometreye çıkardık. 83 adet olan karayolu tünel sayımız 395’e, 50 kilometre olan karayolu tünel mesafemiz toplam 523 kilometreye çıktı. Bolu Dağı Tünelinden Yavuz Sultan Selim Köprüsüne, Osman Gazi Köprüsünden Avrasya Tüneline ve tabii yanında Marmaray var, Marmaray’dan sonra Avrasya’yı yaptık. Nissibi Köprüsünden Ilgaz 15 Temmuz İstiklal Tüneline, Ovit, Erkenek, Cankurtaran, Sabuncubeli Tüneline kadar nice eseri tamamlayıp milletimizin hizmetine sunduk. İstanbul-İzmir Otoyolu, Menemen-Aliağa-Çandarlı Otoyolu, Kuzey Marmara Otoyolu gibi nice muhteşem esere imza attık. İşte İstanbul-İzmir, tabii bazı nasihat etmeye gelince nasihat eden kardeşlerimiz var, biz 3 saat 15 dakika falan diyoruz, ama onlar diyor ki ben 2,5 saatte varıyorum diyenler de var. Yine yolların kuralı vardır, öyleyse kurala uyalım.
Ankara, Eskişehir, Konya, İstanbul yüksek hızlı tren hatları. Kars-Tiflis-Bakü İpek Demiryolu, İzmir’de İZBAN, Ankara’da Başkentray, Halkalı-Gebze banliyö hattı gibi eserlerle demiryollarında mührümüzü bastık.
26 olan havalimanı sayımız 30 ilaveyle 56’ya çıktı, şu anda 56 havalimanımız var. Havalimanlarımızın yıllık yolcu kapasitesi 60,2 milyon kişiden 318 milyon kişiye ulaştı. Gurur abidesi bir eser olarak gördüğümüz İstanbul Havalimanının yıllık 90 milyon yolcu kapasitelik ilk etabını hizmete aldık.
Sosyal yardımlarda ise adeta destan yazdık. 2 milyar lira olan sosyal yardım tutarı bugün 55 milyara yükseldi. Kamudaki engelli personel sayısını 5777’den 55 binin üzerine çıkardık. Evde bakım hizmeti alan engellilerimiz yaklaşık 527 bin kişidir, evde kendilerine bu hizmeti veriyoruz.
Türkiye’nin dört bir yanına 38 millet kıraathanesini açtık ve şu anda faaliyette. 23 millet bahçemizi vatandaşlarımızın hizmetine sunduk. 72 ilimizde 208 millet bahçesi için yaklaşık 45 milyon metrekare alanda çalışmalarımız devam ediyor.
Son 18 yılda TOKİ kanalıyla inşa edilip hak sahiplerine verilen konut sayısı 770 bini geçti.
Tarımda kendi kendine yeterli olmamızın yanı sıra ülkemiz bu alanda ihracatçı bir ülke konumuna da gelmiştir. Daha önce 40 milyar lirayı bile bulmayan tarımsal milli hasılamız geçtiğimiz yıl 275 milyar liraya ulaşmıştır. Çiftçimize verdiğimiz tarımsal destekler göreve geldiğimizde 1,8 milyar lirayken, bu yıl 22 milyar liraya yükseldi; nereden nereye.
Enerjide TANAP ile Türk Akım gibi prestij projelerini hayata geçirdik.
Ülkemizin 60 yıllık hayali olan yerli otomobil projesini gerçeğe dönüştürmekiçin kolları sıvamak hamdolsun yine bize nasip oldu. İnşallah 2022 yılı sonunda aracımız banttan inecek ve ülkemiz elektrikli araçlar konusunda dünyada lider ülkelerden biri haline gelecektir. Biliyorsunuz geçenlerde Gemlik’te temeli attık. Fabrikamız inşallah 1 milyon metrekarelik bir alan üzerinde inşa edilecek ve orada da üretime geçecek.
Aziz milletim, değerli dava arkadaşlarım, yol arkadaşlarım; bugün ülkemiz ve milletimiz için verdiğimiz bu uzun, meşakkatli, her anı dolu-dolu geçen mücadele sürecinin kritik bir aşamasındayız. Cumhuriyet tarihimizin en büyük kalkınma hamlelerini ve demokratikleşme adımlarını hayata geçirdiğimiz bu 18 yılı ekonomi açısından iki döneme ayırmak gerekiyor.
Birinci dönem; 2002-2013 arasını kapsayan potansiyelimizi keşfetme dönemidir. Gerçekten de 2002 Türkiye ekonomisi açısından bir dönüm noktası oldu. 2002-2013 arasında yakaladığımız ekonomik istikrarla çok önemli kazanımlar elde ettik. Sanayiden tarıma, inşaattan turizme güçlü bir büyüme performansına kavuştuk. Bu dönemde Türkiye gerçek gücünün ve imkânlarının farkına vardı. Milli gelirimizi 236 milyar dolardan 2013 yılında 950 milyar dolara kadar çıkardık. Kişi başına düşen milli gelirimizi 3500 dolardan 12.500 dolara kadar yükselttik. Böylece üst orta gelir grubuna taşıdığımız ülkemizin yüksek gelir grubuna girmesine ramak kalmıştı.
İhracatımız 36 milyar dolardan 10 yıl sonra 152 milyar dolara ulaştı.
Hatırlayın, paramızda 6 sıfır vardı, işte 6 sıfırı da o zaman ne yaptık o dönemde? Sildik attık. Şimdi birileri tabii ona talip oluyor. Ülkenin Başbakanı herhalde onlardı, biz o işe bakıyorduk filan diyenler var. Yani karar merci kim? Onu tabii konuşan, söyleyen yok. Orada mühür kimdeyse sultan odur ve bu adımlar böyle atıldı.
Ve faiz oranlarının yüzde 63 olduğu dönemden bu faiz inecek dediğimizde direnenler, bizim inecek dememiz karşısında daha fazla direnemediler ve indirdik indirdik indirdik ve faizi yüzde 4,6’ya kadar çektik. Bu arada enflasyonda, evet o da 7 küsura kadar inmiş oldu. Ve direniyorlardı, çünkü IMF konusunda belli bir güçleri, dirayetleri yoktu.
Enteresan olan şey şuydu: Davos’ta, işte o malum Davos’a gittiğimizde Strauss-Kahn’la, malum Fransız, onunla görüşme yapıyoruz ve yaptığımız görüşmede:Sen IMF’in başısın, ama Türkiye’nin başı da benim. Dolayısıyla Türkiye’nin borcu konusunda her türlü takipleri yapabilirsin, elemanları gelir-gider ayrı, ama siyasi noktada emir veremezsin, o bize aittir. Taksitleri alıyor musun? Alıyorsun. Dolayısıyla siyasi yön verme asla mümkün değil, biz Türkiye’yiz. Ve işte o tarihte bizim borcumuz IMF’e 22,5 milyar dolardı. Mayıs 2013’e geldik, biz IMF’e olan borcumuzu sıfırladık. IMF’e bizim borcumuz falan kalmadı. Nasıl oldu? Faiz noktasında koyduğumuz tavırlarla oldu, işi bitirdik. Şu anda bizim IMF’e borç-morç yok. Ana Muhalefet çıkmış diyor ki; IMF’den diyor borç alın. Ya o sizin işiniz, bizim böyle bir işimiz, böyle bir derdimiz yok. Biz ne diyoruz? Biz bize yeteriz. Bugüne kadar yettik, bundan sonrasında da yeteceğiz. 2002 öncesinde uluslararası doğrudan yatırımlar ülkemizin yolunu dahi bilmezken, sadece 1 yılda 20 milyar dolardan fazla, hatta 23 milyar uluslararası yatırım çeker olduk. Merkez Bankamızın toplam rezervleri 27,5 milyar dolardı. Başbakanlığım döneminde 135 milyar doları bulduk. Fakat şu anda bir düşüş söz konusu, 90 küsur gibi bir rakamdayız, yine toparlayacağız inşallah. Ve aynı şekilde Merkez Bankamızın gücü inşallah çok daha farklı bir getiriyi sağlayacak.
Gezi olaylarının başladığı 2013’ün Mayıs ayında Merkez Bankası politika faizi sadece yüzde 4,5’tu. Bu tarihe özellikle dikkatlerinizi çekiyorum, 2013’ten günümüze kadarolan dönemi mücadele dönemi olarak adlandırıyorum. Bu dönemde yaşadığımız her bir saldırının doğrudan ve dolaylı etkileriyle ülkemize ağır bedelleri oldu. Faizler ve enflasyon yeniden çift hanelere yükselirken ekonomik büyüme bir miktar ivme kaybetti. Ancak hamdolsun attığımız kararlı adımlarla ekonomimizin daha güçlü bir şekilde yoluna devam etmesini sağladık. Nitekim 2019 yılı sonu ile kıyasladığımızda her alanda 2002’nin kat be kat üzerindeyiz. Milli gelirimiz 236 milyardan 754 milyar dolara, kişi başına düşen milli gelirimiz ise 3500 dolardan 9127 dolara ulaştı. 2002’de satın alma gücü paritesine göre dünyanın en büyük 17. Ekonomisiyken, G-20’deyiz bu şartlarda, bugün dünyanın 13. büyük ekonomisiyiz.
İhracatımızı 180 milyar doların üzerine taşıdık. Hizmet ihracatımızı 14 milyar dolardan 65 milyar dolar seviyesine yükselttik. Turizmde 2019’da 52 milyon turist sayısına ulaştık. En ciddi kaybımız koronavirüs sebebiyle burada oldu. Böylelikle dünyanın en fazla turist ağırlayan 6. ülkesi olduk. İhracatımızda ve turizm sektörümüzde görülen bu güçlü ivme sayesinde cari işlemler hesabımız 2001’den itibaren ilk defa fazla verdi. 2002’den itibaren ülkemize gelen doğrudan yatırımlar2019 sonu itibarıyla 217 milyar dolar seviyesini aştı. Merkez Bankası toplam rezervi her şeye rağmen 2019’da 106 milyar doların üzerinde kaldı. Kamu borç stokunun milli gelire oranı yüzde 72,1’den yüzde 32,8’e indi. Bütçe açığının milli gelire oranı da yüzde 2,9’a geriledi. Enflasyonu geçtiğimiz yıl yüzde 11,8 seviyesine indirdik, sanayi üretimimizi her yıl ortalama yüzde 5,9 artırmayı başardık.
Ayrıca, bugün itibarıyla organize sanayi bölgesine sahip olmayan hiçbir ilimiz kalmadı. İlk defa araştırma-geliştirme harcamalarının milli gelirimizdeki payının yüzde 1’i aştığına şahit olduk.
Tarım sektörümüz ülkemizin nüfus, turist ve ihracat artışına uyum sağlayarak hasılasını 37 milyar liradan 275 milyarın üzerine çıkardı. Şimdi muhalefet diyor ya, tarımda çiftçimiz şöyle, battı-bitti vesaire. Hiç merak etmeyin, böyle ellerinizi de fazla ovuşturmayın, Türkiye tarımda patlama üzerine Allah’ın izniyle patlama yapacak ve dünyanın sayılı tarım ülkelerinden bir tanesi haline gelecek. Tarımsal ihracatımızda 3,8 milyar dolardan, bu rakama dikkat edelim, 18 milyar dolara yükseldik.
Uluslararası endeksler ise başarı elde ettiğimiz bir diğer alan oldu. Dünya Bankası tarafından hazırlanan iş yapma kolaylığı endeksinde son 2 yılda 27 basamak yükselerek 33. sıraya yerleştik.
İnsani gelişme raporunda ise 2019’da 58. sıraya yükselerek ilk defa çok yüksek insani gelişme kategorisinde yer aldık.
Tüm bu göstergeler Türkiye ekonomisinin mücadele döneminin ne kadar başarılı geçtiğine işaret etmektedir. İnşallah salgının ve etkilerinin de geçmesiyle ekonomide yeni bir döneme gireceğiz. Bu dönemin de şahlanma dönemi olacağına inanıyorum. Ülkemizi dünyanın en büyük 10 ekonomisi arasına dahil edeceğimiz bu dönemde adım adım 2023 hedeflerimize, 2053 ve 2071 vizyonlarımıza yürüyeceğiz, çünkü AK Partinin daha bu millete söyleyeceği çok sözü, bu ülkeye yapacağı çok hizmeti var.
İnşallah bu yıl 26 Ağustos’u şartlar tabi farklı ama, inşallah 25 Ağustos akşamı Ahlat’ta olacağız, Sultan Alparslan geceyi orada geçirmişti, oradan ertesi sabah Malazgirt’e yürümüştü. Biz de 25’inin akşamı orada olacağız, orada inşallah şöyle bir Cumhurbaşkanlığı konutu yaptık ve geceyi orada geçirip ondan sonra 26’sı sabahı da Malazgirt’e geçeceğiz ve her yıl yaptığımız bu kutlamayı bu yıl da bu şekilde gerçekleştireceğiz.
Bugüne kadar gerçekleştirdiğimiz büyük reformlar ve dönüşümlerle sadece geleceğin büyük ve güçlü Türkiye’sinin temellerini attık. İnşallah inşa sürecini de yine milletimizle birlikte tamamlayacağız. Biz hiçbir zaman sadece seçim başarısını hedefleyen ve bunun üzerinden siyaset yapan bir parti olmadık, siyaseti dar, hizipçi kalıplar içine hapsetmekten hep kaçındık. Toplumun değişim taleplerine cevap vermeyi ve bütün vatandaşlarımızın hukukunu kararlılıkla savunmayı ilke edindik. AK Parti hareketini milletimizin her geçen gün daha çok sahiplenmesinin arkasında yatan sebep budur. Üyesinden delegesine ve teşkilat yöneticilerine kadar her kademede vazife üstlenen arkadaşlarımızın tek amacı, aziz milletimize ve ülkemize hizmet etmek olmuştur.
Türkiye’de bu kadar uzun süre iktidarda kalan bir başka parti yoktur. Bu başarı AK Parti teşkilatlarının milletimizle olan muhabbet bağının hep güçlü kalması sayesinde mümkün olmuştur. Biz millete efendi olmak için değil, hizmetkâr olmak için bu yürüyüşe katıldık. AK Parti bu bilinci kaybetmediği için bugünlere gelmiştir. İnşallah bu bağı güçlü tuttuğumuz müddetçe milletimize ve ülkemize hizmet etmeyi sürdüreceğiz.
Kardeşlerim; bizim hareketimizin, bizim davamızın bir önemli özelliği de istişareye verdiği önemdir. Her kademede istişare parti çalışmalarımızın olmazsa olmaz şartıdır. Kongre sürecimizi, teşkilatlarımızın hesap vermesi ve yenilenmesi yanında, aynı zamanda en kapsamlı istişare zeminimiz olarak görüyoruz. Bu harekete, bu davaya gönül veren milyonlar nice hain tertip karşısında saflarını hep sıklaştırmış, fitneye geçit vermemiştir.
Ülkemizi darbe teşebbüsleriyle, terörle, sokak şiddetiyle, ekonomik saldırılarla zayıf düşürmeye çalışanlar, karşılarında hep milletimizin ferasetini, cesaretini, vatan sevgisini bulmuşlardır. Asla kindar değiliz, kimseye husumet beslemiyoruz, ama 2002 Kasım’ından itibaren milli iradeye yapılan hiçbir saldırıyı da unutmayacağız. Hukuktan siyasete, ekonomiden diplomasiyle her alanda milletimize pusu kuranları unutmayacağız. Milletin üzerine uçaklarla, tanklarla, helikopterlerle saldıranları unutmayacağız; onları üzerinize gönderenler de unutmayacağız. Bu ülkenin bütünlüğüne ve dirliğine, milletimizin birliğine ve beraberliğine karşı kurulan hain tuzakları unutmayacağız. Bizi birbirimize düşürmek için sürekli kılçık atanlar unutmayacağız. Maalesef bazılarının yaraları pansuman etmek yerine deşerek, 18 yıldır sayısız defa yaşadığımız bu senaryoya malzeme verdiklerini görüyoruz.
AK Parti, ülkemizde kadınların en aktif şekilde yer aldığı bir harekettir. Partimizin değerli kardeşlerim, 4 milyon 800 bini aşan kadın kolları üye sayısı, ülkemizdeki diğer tüm partilerin toplam üye sayısından bile fazladır. Böyle bir partinin kadın hakları konusunda aktif olmaması mümkün mü?
2002’den bu yana yasal düzenlemelerden kamuda kadın istihdamının artışına, iş dünyasından sivil toplum örgütlerine kadar toplumsal hayatın bütün alanlarında kadınlarımızın geldiği nokta bütün istatistikler itibarıyla eski ile kıyaslamayacak düzeydedir.
2004 yılında anayasamıza haklar konusunda özellikle kadınlar ve erkekler eşit haklara sahiptir dedik. Devlet bu eşitliğin yaşama geçmesini sağlamakla yükümlüdür hükmünü biz ilave ettik, bu madde 2010 yılında pozitif ayrımcılığı da ekledik.
Ailenin korunması ve kadına karşı şiddetin önlenmesine dair 6284 Sayılı Kanun 2012 yılında yürürlüğe girdi.
Evde el emeği ile üretilen ürünlerin yıl içinde elektronik ortamlar üzerinden gerçekleştirilen satış tutarının asgari ücretin yıllık brüt tutarı kadar olan kısmını Gelir Vergisinden muaf tuttuk.
Doğum yapan çalışanlara pek çok kolaylık sağladık.
Son 18 yılda kadın iş gücü yaklaşık 4 milyon, kadın istihdamı 2,8 milyon arttı. Kadınların iş gücüne katılma oranı yüzde 34,4’e ve istihdam oranı ise yüzde 28,7’ye yükseldi. Son 18 yılda 2 milyon 44 bin kadın aktif iş gücü piyasası programlarından faydalandı. Mesleki eğitim kurslarından 933 bin kadın yararlandı. İşbaşı eğitim programlarından programın başladığı 2009 yılından 2019 yılı sonuna kadar 770 bin kadın faydalandı. Kendi işini kurmak isteyenleri desteklemek için düzenlediğimiz girişimcilik eğitim programlarından 2007 yılından 2019 sonuna kadar toplam 215 bin kadın istifade etti.
2002 yılında kız çocuklarının ilköğretimde okullaşma oranı yüzde 87.3, bu düzeydeydi, geçtiğimiz yıl itibarıyla ilkokul düzeyinde kız çocukları için net okullaşma oranı yüzde 92,1’e, ortaokul düzeyinde kız çocukları için net okullaşma oranı yüzde 93,6’ya, buraya ulaştı, ortaöğretimde kız çocuklarının okullaşma oranı yüzde 45,2’den 83,9’a yükseldi. Kadınların yükseköğretimde okullaşma oranı yüzde 13,5 iken, bu oran da yüzde 46,4’e çıktı. Üniversitelerde kadın öğretim görevlileri oranı yüzde 50,35’tir, profesörler içerisinde kadın oranı yüzde 32, doçentler içerisinde kadın oranı yüzde 40, doktor ve öğretim üyeleri içerisinde yüzde 44, araştırma görevlileri içerisinde yüzde 51’dir.
Bütün dünyada erkeklerin egemen olduğu diplomatik görevlerde 266 büyükelçimizden 66’sı, 85 başkonsolosumuzdan 17’si, 81 genel müdür ve genel müdür yardımcılarımızdan 24’ü kadındır. Toplam 14 bin 918 hakimden 6878’i, yani yüzde 45,1’i ve 6967 savcıdan 1025’i, yani yüzde 14,7’si kadındır.
2002 genel seçimlerinde Parlamentodaki kadın milletvekili sayısı 24, kadın temsil oranı 4,4’tü. 24 Haziran 2018 seçimlerinde kadın milletvekili sayısı 104’e, temsil oranı da yüzde 17,45’e yükseldi.
Kadına yönelik şiddetle mücadele çalışmalarımızı çok yönlü bütüncül bir yaklaşımla, sıfır tolerans ilkesiyle sürdürüyoruz. İlki Aralık 2012’de açılan şiddet önleme ve izleme merkezlerimiz bugün 81 ilimizde hizmet veriyor. Bugüne kadar ŞÖNİM’den hizmet alan kadın sayısı 538 bini buldu.
Sosyal yardım faydalanıcılarının yüzde 61’ini, düzenli yardım faydalanıcılarının yüzde 67’sini, süreli yardım faydalanıcılarının ise yüzde 54’ünü kadınlar oluşturuyor. Şartlı nakit transferleri kapsamında annelere yaptığımız ödeme tutarı 11,1 milyar liranın üzerindedir. Eşi vefat etmiş kadınlara yönelik yardım programı kapsamında bugüne kadar toplam 5,6 milyar lira tutarında ödeme yaptık. Muhtaç asker ailelerine yönelik yardım programı kapsamında da bugüne kadar toplam 1,1 milyar lira kaynak kullandık. Doğum yardımında bugüne kadar 2,5 milyar lira tutarında ödeme gerçekleştirdik.
Aziz milletim; görüldüğü gibi kadınlar için yaptığımız hizmetler saymakla bitmiyor, çünkü AK Parti dedelerimiz kadar, hatta onlardan daha fazla ninelerimizin partisidir. Çünkü biz şunu biliyoruz: Cennet annelerin ayakları altındadır. Annelerimizin özellikle evlatlarına bağışladıkları imkânlar hiçbir zaman hiçbir şeyle mukayese edilemez. Annelerimizin, halalarımızın, teyzelerimizin bu noktada bizlere verdikleri bir kenara atılamaz. Onun için halalarımızın, teyzelerimizin partisiyiz; bu böyle biline. Çünkü AK Parti delikanlılarımız kadar, hatta daha fazla genç kızlarımızın partisidir. Gerektiğinde onların lehine pozitif ayrımcılık yapmaktan çekinmeyerek geldiğimiz bu noktada kadınların elde ettikleri kazanımları kimse inkâr edemez.
Unutmayalım, biz bu toprağı kadın-erkek hep birlikte vatan yaptık, bu devleti hep birlikte kurduk, bu bayrağı hep birlikte yükselttik. En zor zamanlarımızda birlikte omuz omuza vererek ayakta kaldık. İstiklal harbinde kadınların rolü neyse, 15 Temmuz’da da kadınların rolü aynıdır.
İlla bir tanımla yapılacaksa, Türk milleti aile erkil bir millettir. Nasıl her ferdiyle milletimiz büyük bir aileyse, ayrı ayrı da her Türk ailesi de milletimizin nüvesi olması yanında vatanımızın, devletimizin, bayrağımızın, geleceğimizin teminatıdır. Ailenin temeline dinamit koyan hiçbir anlayış, hiçbir düzenleme, hiçbir ideoloji insani olmadığı gibi meşru da değildir. Ve AK Parti’nin kadınları için, öbür tarafta AKP’nin papatyaları gibi yakıştırmalarla, yeşil sermaye gibi yaklaşımlarla, ben ağzıma almaktan edep ediyorum küfri bir ifadeyi kullanmak suretiyle bu tür yakıştırmaların içine giren köşe yazarları noktasında da kusura bakmasınlar, tüm Kadın Kollarım adına ve tüm kadınlar adına kendilerini kınıyorum. Eğer AK Parti’nin Genel Başkanı olarak, ülkemin Cumhurbaşkanı olarak kadınlarımıza sahip çıkmada geri duracak olursak, hiçbir zaman bunu bizim bu dünyada da, ebedi alemde de Rabbimize hesabını veremeyiz. Hal böyleyken inancımızda ve değerlerimizde olmadığı halde zamanla toplumsal yapımıza sirayet eden kimi çarpık anlayışların ortadan kaldırılması da AK Parti olarak en önemli meselelerimizden biri olmuştur. Bu konuda herkes önce kendi tarihine bakmalıdır. Asırlarca kadını insan dahi saymayan, kız çocuklarını diri diri toprağa gömen o cahiliye dönemlerini biz bilmiyormuyuz? Medeniyetimizin menşeinde biz özellikle bunları lanetlemedik mi? Sevgili Peygamberimiz bunlara karşı mücadeleyi vermedi mi? Verdi. Öyleyse şimdi biz, bu konularda Türkiye’ye kimsenin söyleyecek sözü olamaz. Gerek kadın, gerek erkek, özgürlük her insan için kutsaldır. Hak olarak söylüyorum, hak her insan için kutsaldır, emek her insan için kutsaldır. Bir zulüm kime yapılırsa yapılsın zulümdür. Bir cinayet işleyeni kim olursa olsun cinayettir. Bir şiddet faili kim olursa olsun şiddettir. Acı söz, söyleyeni kim olursa olsun acı sözdür. Hakaret, yapanı kim olursa olsun hakarettir. İftira, müfterisi kim olursa olsun iftiradır. Kadının adeta mülk gibi görülmesi yanlıştır. Gerekirse şiddetle yola getirilebileceğinin sanılması, ya benimsin ya kara toprağın gibi hastalıklı zihniyetlere kurban edilmesi yanlıştır. Kadının şerefli yaradılışına saygı duymayan her anlayış çarpıktır. Bu çerçevede tarihi adımlar attık. Kadınlarımız lehine yaptığımız bunca düzenleme varken tartışmayı değerlerimize düşmanlık aracı haline dönüştürmeye çalışan bir avuç sapkına da meydanı bırakmayacağız. Milletimizin millet, ailemizin aile olmasını zedeleyecek anlayışlarla sonuna kadar mücadele edeceğiz.
PKK’nın dağa kaçırdığı kız çocukları konusunda tek kelime etmeyenlerin, bırakınız kadın meselesini insana dair hiçbir konuda söz söyleme hakları olamaz. Türkiye’nin onca anlı şanlı kadın derneğinden bu konuda herhangi bir tepki açıklaması duydunuz mu? Her konuda ortaya çıkıp sokaklara dökülen, medyayı seferber eden, en yüksek perdeden bağıran güya insan hakları savunucularından bir açıklama işittiniz mi? Hayır. Özellikle meslek örgütlerinden bu hususta dişe dokunur, açık, net, kesin ve tartışmasız bir tavır sergileyen oldu mu? Çünkü bu kesimler için zihinlerindeki ajandayı hayata geçirecek bir zemin bulabilmek her türlü insan hakkı mücadelesinden önemlidir. Bu tavırlarıyla kendi konumlarını kendileri belirliyorlar. Bu konumun tarifi de; ikiyüzlü, ideolojik saplantılı, milletinin değerleriyle barışamamış bir çizgidir.
Son dönemde özellikle yürütülen bazı tartışmalara artık bir nokta koymanın zamanının geldiğine inanıyorum. Maalesef yıllardır gerek kalemiyle, gerek aktivizmiyle bu millete hizmeti geçmişkimi isimler kendilerine asla yakıştıramadığımız, asla tasvip edemeyeceğimiz çirkin ifadelerle bu tartışmanın içinde yer almıştır. Biz her türlü fikre, her türlü eleştiriye, her türlü teklife, her türlü mücadeleye saygı gösteririz. Ama kadınlarımızın onuruna, haysiyetine, kişiliğine, iffetine yönelik en küçük bir saldırıya da müsaade etmeyiz. Adı unvanı ne olursa olsun, birilerinin burada edebimizin el vermeyeceği ifadelerle AK Partili kadınları istiskal etmesine asla sessiz kalamayız. Yapılan bu saygısızlığın en kısa sürede telafi edileceğine ve bir daha da tekerrür etmeyeceğine inanıyorum.
Biz inancımızın ve kültürümüzün temelinde yer alan aile kurumunu zayıflatacakhiçbir işin içinde yer almayız. Bilhassa kendi dünyamızda ailehassasiyetimizi kimsenin tartısına sunacak da değiliz. Ve tweet atmak suretiyle benim Kadın Kollarımın başında olanlara, “istifasını vermelidir” veya “istifa etmesi gerekir”; size mi soracağız ya, size mi soracağız? Bizim partimizin Kadın Kolları kendi demokratik tercihlerini kongreden kongreye kullanır, onun için de sizlerden icazet almaya ihtiyacımız yok.
Kadına yönelik şiddet konusundaki hassasiyetimiz de insana olan saygı ve sevgimizden olduğu kadar, aile kavramına olan yaklaşımımızdan da kaynaklanıyor. Ne kadına şiddetle mücadelemizin zafiyete uğratılmasına, ne de bir avuç marjinalin aile değerlerimizi zedelemesine izin veririz.
Türkiye olarak bin yıllara sari medeniyet birikimimizde insanı ve insan onurunu yücelten, aileyi merkeze alan, toplum dokumuza uygun özgün ve öncü metinler çıkarma potansiyeline ziyadesiyle sahip olduğumuza inanıyorum. Şimdiye kadar oluşan uluslararası külliyattan da istifade ederek, tercüme metinler yerine artık kendi çerçevemizi kendimiz belirlemememiz gerekiyor. Hani diyordum ya, Kopenhag kriterleri diyeceğimize Ankara kriterleri der ve yolumuza devam ederiz.
Enerjimizi ve vaktimizi heba eden son tartışmanın kasıtlı bir şekilde alevlendirildiğini, bazılarının da bilerek veya bilmeyerek bu ateşe odun taşıdığını düşünüyorum. Bu ateşi körükleyenler, kadına şiddetle mücadeleden veya kadınların insan haklarını tesis etmekten bir adım olsun geri gideceğimizi sanıyorlarsa, şimdiden bilsinler ki hüsrana uğrayacaklardır. Gereksiz tartışmalar üzerinden körüklenmeye çalışılan bu fitne ateşini inşallah basiret ve ferasetle davranarak tamamen söndüreceğimize inanıyorum.
Aziz milletim, değerli dava arkadaşlarım; geçtiğimiz 18 yıl boyunca olduğu gibi bugün de istikrar ve güvenden, adalet ve demokrasiden taviz vermeden ülkemize büyük hizmetler ve önemli projeler kazandırmaya devam ediyoruz. Bin yıldır barış ve kardeşlik içinde yaşadığımız ülkemizde refah ve huzurun hakim olması için var gücümüzle çalışıyoruz. Türkiye’nin doğusundan batısına, kuzeyinden güneyine neresinde yaşarsa yaşasın her insanımızı aynı samimiyetle kucaklıyor, memleketimizin her karış toprağını, her insanını aynı duyguyla seviyoruz.
Demokrasiye, adalete, insan hak ve özgürlüklerine, hukuk devletinin gereklerine ve ülkemizin gelecek ideallerine yürekten bağlıyız. Herhangi bir ırk taassubu içerisinde olmadan yaratılanı Yaratan’dan ötürü sevmek suretiyle yolumuza devam ediyoruz. Bugüne kadar milletimizin sürekli artan teveccühüne mazhar olmanın onurunu yaşıyoruz.
Aziz milletimiz; Türkiye’nin hukukuna, seçilmiş hükümetine ve kendi iradesine her zamankinden daha çok sahip çıkıyor, küresel ve bölgesel bir aktör haline gelen Türkiye yürüttüğü aktif diplomasisiyle ulusal ve uluslararası çıkarlarını daha güçlü şekilde korumaktadır. Bölgesel ve küresel barış için, adalet için bütün imkânlarımızı seferber ediyor, en üst seviyede sorumluluklar üstlenmeye devam ediyoruz. 2023 hedeflerimize, 2053 ve 2071 vizyonumuza uygun bir Türkiye’yi milletçe el ele inşa edeceğimize yürekten inanıyorum.
Türkiye, demokrasi, insan hakları ve kalkınma yolundaki çabasını yeni başarılarla taçlandırdıkça sadece kendi sınırları içerisinde değil, bölgesinde ve dünyada da bir istikrar ve güç merkezi olacaktır. Bunu başaracak olan da AK Partidir. Bugün 19. Kuruluş Yıldönümümüzü kutluyoruz. 19 yaş demek, en güçlü, en atılgan, en enerji dolu, en gayretli, en hevesli dönem demektir.
Genç bir şairimiz partimizin bu Kuruluş Yıldönümün ne güzel anlatmış:
“Ay yıldız zirvede, destan kopuzda,
Türkiye aşkıyla güne biiznillah.
AK Parti bir civan 19’unda,
Yarına bismillah, düne maşallah.
Tek vücut, el ele, gönül gönle,
Birliğe yürüdü mukaddes çile.
Gıpta etti sevdamız bülbüle, güle,
Yürünen mübarek ize maşallah.
İnançtan çınarın kavi dalları,
Şahlanan küheylan gençlik kolları,
Ey kutlu davanın AK kadınları,
Ne hatunları, size maşallah.
Sahada çalışan her AK nefere,
Birlikte yazılan nice zafere,
Sancağı taşıyan cengâver ere,
Ulubatlı Hasan misali maşallah.
Davayı kuşanan hilal hatlara,
Sevdayı taşıyan şimşek atlara,
Merkezde, taşrada teşkilatlara,
Yokuşa maşallah, düze maşallah.
Neler yaptık neler, sığmıyor söze,
Eserle kavuştu gece gündüze,
Yükselen Türkiye’m gelmesin göze,
Lisana maşallah, söze maşallah.
Nidamız Akif’in korkma sesidir,
Millet gönlümüzün efendisidir,
AK Parti milletin ta kendisidir,
Tek millet, tek bayrak, bize maşallah,
Tek vatan, tek devlet, bize maşallah.”
Evet, biz de maşallah diyoruz ve nice yıldönümlerinde buluşmayı diliyorum.
Bir başka şairin dediği gibi: “Şu göğüs kafesimi genişleten umudum var oldukça güzel günlere olan inancım hiç bitmeyecek.”
Hepinize sevgilerimi, saygılarımı sunuyorum, kalın sağlıcakla.
14 Ağustos 2001, evet, AK Partinin resmen kurulduğu bu tarih ülkemizle birlikte bölgemizin ve dünyanın geleceğini değiştirmiştir. Öncelikle kuruluşundan bugüne AK Parti kademelerinde görev almış, AK Partiye gönül vermiş, AK Parti davasını savunmuş tüm kardeşlerimize şahsım, ailem, milletim adına şükranlarımı sunuyorum.
Geçtiğimiz 19 yıl içinde birlikte yol yürüdüğümüz kardeşlerimizden ebediyete irtihal etmiş olanlara Allah’tan rahmet diliyorum.
Ülkemizde ve dünyanın dört bir yanında AK Partinin başarısı için 19 yıldır samimiyetle dua eden herkesten Allah razı olsun.
Bu parti, Allah’ın rızasını, milletin desteğini, ümmetin duasını, insanlığın sevgisini hedefleyerek kuruldu ve bugüne kadar da aynı anlayışla geldi. Hep söylediğimiz gibi, bu partinin kurucusu bizatihi milletimizin ta kendisidir.
Şahsım başta olmak üzere partimizin tüm kademelerinde görev üstlenen herkes sorumluluğunun doğrudan millete karşı olduğunu bilir ve ona göre davranır. Tarih boyunca olduğu gibi, bu dönemde de kerameti kendinde görenler millete hizmet yolundan ayrılıp şahsi emellerinin peşine düşenler elbette oldu, ama hepsi de çok kısa bir sürede bu gerçekle yüzleşip siyaset tarihinin tozlu raflarındaki yerlerini almak zorunda kaldı.
AK Parti, kuruluşundan bugüne yaptıklarıyla ve duruşuyla Türk milletinin hayallerini gerçekleştiren, koskoca bir ümmetin umutlarını canlandıran, insanlığın önünde yeni kapılar açan bir parti kimliğine sahiptir.
Bugün AK Parti Türkiye’nin son 18 yılının mimarı olmanın yanında, 2023 hedefleri, 2053 ve 2071 vizyonlarıyla da ülkenin istikbaline taliptir. Ülkemizin ve milletimizin geleceği konusunda AK Partiden başka bir vizyon, bir hedef, bir proje, program sahibi siyasi teşekkül bulunmuyor. Ana muhalefetin ve aynı cephenin diğer partilerinin tek siyasetleri, AK Partiye saldırmak, tek vaatleri Recep Tayyip Erdoğan’ı indirmek. Milletimiz bu kısır zihniyete 19 yıldır yaptığı gibi bundan sonra da itibar etmeyecektir.
Aziz milletim, değerli kardeşlerim; insanlık tarihine büyük yürüyüşler yön vermiştir. Hazreti İbrahim’in Aleyhissalatu Vesselam Harran’dan Filistin’e yürüyüşü böyle bir yürüyüştür. Hazreti Musa’nın Aleyhissalatu Vesselam Mısır’dan Kızıldeniz kıyılarına yürüyüşü böyle bir yürüyüştür. Hazreti Peygamberin Sallallahü Aleyhi Vesellem Mekke’den Medine’ye yürüyüşü tarihin akışını değiştiren böyle bir yürüyüştür. Horan erenlerinin Anadolu’ya, Balkanlar’a, Avrupa içlerine yürüyüşü, sevgi ve hoşgörü ikliminin bu beldelerde yayılmasını sağlamıştır. Yaşadığımız coğrafyayı medeniyet güneşimizin sarması da büyük yürüyüşler sayesindedir. Sultan Alparslan’ın Malazgirt Ovası’na, Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul surlarına, Yavuz Sultan Selim’in Sina Çölü’ne yürüyüşleri büyük değişimlerin sembolleri olmuştur. Tarih boyunca insanlığa yeni istikametler kazandıran milletimiz, 14 Ağustos 2001 tarihinde Adalet ve Kalkınma Partisini kurarak yeni bir hamle başlatmıştır.
AK Parti ilk insan Hazreti Adem Aleyhissalatu Vesselamla başlayan büyük medeniyet davamızın günümüzdeki temsilcisi olmaya taliptir. Bu davaya gönül verenler kendileriyle birlikte yeryüzündeki tüm mazlumların hukukunu korumanın mücadelesini vermişlerdir. Bu kutlu yürüyüşün bin yıldır coğrafyamızda sancaktarlığını yapan ecdadımız, 3 kıta 7 iklimde barışın, kardeşliğin ve adaletin tesisi için asırlardır ter dökmüştür. Bizim hareketimiz, bizim davamız kendisine her şeyden önce Allah kelamı ve onun alemlere rahmet olarak gönderilen Nebisini rehber edinmiştir.
Bizim hareketimiz, Ahmet Yesevi’den Mevlana’ya, Hacı Bektaş-ı Veliden Yunus Emre’ye, Fuzuli’den Ahmed-i Hani’ye, Mehmet Akif’ten nice gönül sultanlarına kadar medeniyetimizin tüm tatlı pınarlarından kana kana içmiş, o bereketli pınarlardan beslenmiştir.
Bu hareket, bu dava Selçuklu’nun kalbi, Osmanlı’nın vicdanı, Cumhuriyetin aklıdır.Milletimiz yürüyüşümüze işte böyle bir istikamet belirlemiştir.
Artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak sloganıyla çıktığımız siyaset yolculuğumuzu 10,5 milyonu aşan üyemizle el ele, gönül gönle sürdürüyoruz.19 yıl önce ne söylüyorsak, bugün de aynısını söylüyoruz. AK Parti, milletimizin özlemlerinden ve taleplerinden doğmuştur. AK Parti, sadece milletimize yaslanan bir partidir. AK Partinin mayasını milletimiz yoğurmuştur. AK Partinin hamurunu milletimiz yoğurmuştur, AK Partinin kumaşını millet dokumuştur, bu yüzden bütün çabalarımızın semeresi, bütün başarılarımızın bereketi ülkemize ve milletimize aittir.
Evet, bizler dua ile çıktık yola ve aynı şekilde devam ediyoruz. Bizim için aslolan, bu kutlu yolda milletimizle el ele yürümektir. Yunus’un dediği gibi, “yol odur ki doğru vara, göz odur ki hakkı göre, er odur alçakta dura, yüceden bakan göz değil.”
Değerli kardeşlerim; AK Partinin milletin partisi olduğunun nişanesi 2002 Kasım’ından beri girdiği her seçimden birinci olarak çıkmayı başarabilmesidir. Bizim milletimize mahcup etmediği için Rabbimize hamd ediyoruz.
AK Partinin yolunu uzun yıllar boyunca siyasi ve ekonomik buhranların acı tecrübelerini yaşayan milletimiz çizmiş, adını da milletimiz koymuştur. Hafıza-i beşer nisyan ile mamuldür derler, Türkiye’nin 14 Ağustos 2001 tarihinden bugüne kadar neler yaşadığını asla unutmamalıyız. Özellikle 3 Kasım 2002 seçimlerinin ardından AK Partiyi hükümet eden, ama iktidar olamamış bir parti haline dönüştürmek için oynanan oyunları hep aklımızda tutmalıyız. Kendilerini milletin üstünde gören ve ülkenin de sahibi sanan bir avuç azgın azınlığın nasıl bürokrasiden medyaya ve iş dünyasına kadar çöreklendiği, her köşeden bize tuzaklar kurduklarını dün gibi hatırlıyoruz. Yüksek Askeri Şûra toplantılarından dönemin Cumhurbaşkanının davetlerine kadar her yerden nasıl sürekli krizlere muhatap bırakıldığımızı biz biliyoruz. Provokatif cinayetlerle nasıl köşeye sıkıştırılmaya çalışıldığımız hala gözlerimizin önündedir.
2007 Cumhurbaşkanlığı seçimi sürecinde iyice ayyuka çıkan hukuksuz, ahlaksız, pervasız girişimlerin hiçbirine eyvallah etmedik, bunun bedelini de kapatma davasıyla ödedik. Biz demokratik teamüllere ne kadar sarılırsak sarılalım, karşımızdaki faşist kafa yine durmadı. Milletimiz, “411 el kaosa kalktı” manşetindeki kendi iradesini hiçe sayan alçak zihniyeti hiçbir zaman unutmayacaktır.
Davos’taki one minute hadisesi AK Partinin mazlumlar ve mağdurlar için verdiği mücadelenin uluslararası alanda en yüksek perdeden seslendirilişinin sembolüdür. Tabi o zaman bizlerle beraber orada olanlar o salonu terk ederken neler söylediklerini de iyi biliyoruz. Şimdi parti kurdular. Ne diyorlardı biliyor musunuz? İşte şimdi yandık. Niye? One minute dedik ya. Kime karşı dedik, o da belli. İsrail’in atıklarına karşı.
Değerli kardeşlerim; zamanı gelecek bazı şeyleri çok açık, net ortaya koyacağız, şahitleriyle beraber koyacağız. Ve bu milletin derdiyle dertlenenlerin kimler olduğunu milletim bilecek, ama zamanı var.
Başlattığımız her demokrasi atağını kesmeye kalkanlara rağmen gönülleri bir gergef gibi işleyerek yolumuza devam ettik. Sabrettik, azmettik, çalıştık, yol bulduk, yol açtık, hep ileriye doğru gittik ve hamdolsun emeğimizin karşılığını birer-birer aldık. Buna rağmen önümüze kurulan tuzaklar, maruz kaldığımız saldırılar bitmedi. Dört bir yandan ellerine geçirdikleri her malzemeyle yüklendiler. Suriye’deki iç karışıklıklarla birlikte ülkemiz üzerinde oynanan oyunlar yeni bir boyuta taşındı. Artık içeride ve dışarıda çok daha sert, çok daha sinsi, yer-yer de kanlı bir mücadele sürecinin içine giriyorduk. Gezi olaylarıyla sokakları işgale, 17-25 Aralık Emniyet-yargı darbesiyle milli iradeyi gasp etmeye, çukur eylemleriyle mahalleleri hatırlayın bölmeye çalıştılar. PKK’sından DEAŞ’ına kadar tüm terör örgütlerini en azın şekilde üzerimize saldılar. Bunlar da yetmeyince 15 Temmuz’da darbe girişimine kalkıştılar.
Kuzey Irak’ta, Suriye’de, Libya’da, Doğu Akdeniz’de yürüttüğümüz harekâtlarla bu saldırılara karşı cevabımızı anladıkları dilden verdik, bugün de verdik ha, bugün de verdik. Ve kendilerine söyledik; bak bizim Oruç Reis’imize sakın ha saldırmayın. Eğer Oruç Reis’imize saldıracak olursanız bunun bedelini ağır ödersiniz dedik ve bugün ilk cevabı aldılar.
Her saldırının görünmeyen hançeri olan ekonomiyi kur, faiz, enflasyon üçgeninde daha güçlü bir şekilde devreye soktular. Bu konuda da gereken tedbirleri alarak ekonomimizi güçlendirdik. Salgın döneminde yaşananlar ülkemizin eğitimden sağlığa, ulaşımdan tarıma kadar her alanda sahip olduğu altyapının önemini tüm açıklığıyla ortaya koymuştur.
Kardeşlerim; AK Parti bugüne kadar hep rakamlarla, hizmetleriyle, birbiri ardına açtığı eserlerle konuşan bir parti olmuştur. Türkiye için sadece hayal kurmakla kalmadık. Hamdolsun hayallerimizi tek-tek gerçeğe dönüştürdük.
Eğitimde yükseköğretim dahil 8,7 milyar lira ile devraldığımız eğitim bütçesini 131 milyar liraya çıkardık. İktidarlarımız döneminde toplam 324 bin derslik, okullarımıza 34 bin laboratuvar, 15 bin kütüphane, 2718 dijital kütüphane inşa ettik. Toplam 672.608 öğretmen atamasını gerçekleştirdik.
Sağlıkta hastane, tedavi kurumu ve birinci basamak sağlık kuruluşundan oluşan yaklaşık 8500 sağlık tesisini ülkemize kazandırdık. Hastane yatak kapasitemizi 164 binden 246 bine, nitelikli yatak kapasitemizi 19 bin 148 binin üzerine çıkardık. İnşa ettiğimiz şehir hastaneleri ile sağlıktaki başarı çıtamızı daha da yükseğe taşıdık. Bugüne kadar resmi açılışını henüz yapmadık, ama hasta kabulü başladı, Konya’da da biliyorsunuz şehir hastanemizi kurduk, inşallah resmi açılışını da ayrıca yapacağız. Konya ile birlikte toplamda 20.563 yatak kapasiteli 15 adet şehir hastanemizi milletimizin istifadesine sunduk.
Gençlik ve sporda 9 adet olan gençlik merkezi sayımızı 336’ya, 1575 olan spor tesis sayımızı 3720’ye, 278 bin olan lisanslı sporcu sayımızı 10 milyon 150 bin kişiye ulaştırdık. Tabii çok daha önemlisi; üniversite öğrencisi biliyorsunuz harçla okuyorlardı ve gösteriler-yürüyüşler vesaire. Biz harcı kaldırdık, bizimle oldu. Lisans öğrencilerine biz göreve geldiğimizde hatırlayın verilen burs neydi? 45 liracık. Biz bunu 45 liradan nereye çıkardık? 550 liraya çıkardık. Yüksek lisansta 1100 liraya, doktorada 1650 liraya çıkardık; nereden nereye. Şarkıyı dinledik az önce.
76 olan üniversite sayımıza ilave 131 üniversite kurarak üniversite sayımızı toplamda 207’ye yükselttik. Dediler ki; 81 vilayetin tamamına üniversiteye ne var. Şimdi geliyorum, ne gerek olduğunu anlatacağım. Üniversite öğrenci sayımız 1,6 milyon iken, bugün 8 milyonu buldu. Çağın ihtiyaçlarına göre artık üniversitelerimizi tek tip olmaktan çıkarıyoruz. Yükseköğretim sistemimizde –burası önemli- çeşitlilik esaslı bir yapılandırmaya giderek araştırma üniversiteleri, bölgesel kalkınma odaklı üniversiteler, tematik üniversiteler ve mesleki uygulama ağırlıklı üniversiteler kurduk, kuruyoruz. Robotik, nanoteknoloji, aşı, eğitimde dijitalleşme, yapay zekâ, siber güvenlik gibi birçok önemli alanda geleceğin bilim dünyasını şekillendirecek binlerce doktoralı bilim insanı yetiştiriyoruz ve inşallah yetiştirmeye de devam edeceğiz.
Hakim, savcı dahil adalet hizmetlerindeki personel sayımızı son 18 yılda yüzde 177 oranında artırdık. Mahkeme sayısını adli yargıda yüzde 86, idari yargıda yüzde 38 oranında artırarak hukuk sistemimizin altyapısını güçlendirdik. 2002 yılından bugüne toplam 269 adalet hizmet binası inşa ettik, devam ediyoruz.
Ulaştırma ve altyapı bizim son 18 yıla damgamızı vurduğumuz alanların başında geliyor. 6100 kilometreden devraldık bölünmüş yolları. Mesafemiz bugün 27.300 kilometreye ulaştı; nereden nereye. Keza otoyol mesafemiz 1715 kilometreden, onu da 3107 kilometreye çıkardık. 83 adet olan karayolu tünel sayımız 395’e, 50 kilometre olan karayolu tünel mesafemiz toplam 523 kilometreye çıktı. Bolu Dağı Tünelinden Yavuz Sultan Selim Köprüsüne, Osman Gazi Köprüsünden Avrasya Tüneline ve tabii yanında Marmaray var, Marmaray’dan sonra Avrasya’yı yaptık. Nissibi Köprüsünden Ilgaz 15 Temmuz İstiklal Tüneline, Ovit, Erkenek, Cankurtaran, Sabuncubeli Tüneline kadar nice eseri tamamlayıp milletimizin hizmetine sunduk. İstanbul-İzmir Otoyolu, Menemen-Aliağa-Çandarlı Otoyolu, Kuzey Marmara Otoyolu gibi nice muhteşem esere imza attık. İşte İstanbul-İzmir, tabii bazı nasihat etmeye gelince nasihat eden kardeşlerimiz var, biz 3 saat 15 dakika falan diyoruz, ama onlar diyor ki ben 2,5 saatte varıyorum diyenler de var. Yine yolların kuralı vardır, öyleyse kurala uyalım.
Ankara, Eskişehir, Konya, İstanbul yüksek hızlı tren hatları. Kars-Tiflis-Bakü İpek Demiryolu, İzmir’de İZBAN, Ankara’da Başkentray, Halkalı-Gebze banliyö hattı gibi eserlerle demiryollarında mührümüzü bastık.
26 olan havalimanı sayımız 30 ilaveyle 56’ya çıktı, şu anda 56 havalimanımız var. Havalimanlarımızın yıllık yolcu kapasitesi 60,2 milyon kişiden 318 milyon kişiye ulaştı. Gurur abidesi bir eser olarak gördüğümüz İstanbul Havalimanının yıllık 90 milyon yolcu kapasitelik ilk etabını hizmete aldık.
Sosyal yardımlarda ise adeta destan yazdık. 2 milyar lira olan sosyal yardım tutarı bugün 55 milyara yükseldi. Kamudaki engelli personel sayısını 5777’den 55 binin üzerine çıkardık. Evde bakım hizmeti alan engellilerimiz yaklaşık 527 bin kişidir, evde kendilerine bu hizmeti veriyoruz.
Türkiye’nin dört bir yanına 38 millet kıraathanesini açtık ve şu anda faaliyette. 23 millet bahçemizi vatandaşlarımızın hizmetine sunduk. 72 ilimizde 208 millet bahçesi için yaklaşık 45 milyon metrekare alanda çalışmalarımız devam ediyor.
Son 18 yılda TOKİ kanalıyla inşa edilip hak sahiplerine verilen konut sayısı 770 bini geçti.
Tarımda kendi kendine yeterli olmamızın yanı sıra ülkemiz bu alanda ihracatçı bir ülke konumuna da gelmiştir. Daha önce 40 milyar lirayı bile bulmayan tarımsal milli hasılamız geçtiğimiz yıl 275 milyar liraya ulaşmıştır. Çiftçimize verdiğimiz tarımsal destekler göreve geldiğimizde 1,8 milyar lirayken, bu yıl 22 milyar liraya yükseldi; nereden nereye.
Enerjide TANAP ile Türk Akım gibi prestij projelerini hayata geçirdik.
Ülkemizin 60 yıllık hayali olan yerli otomobil projesini gerçeğe dönüştürmekiçin kolları sıvamak hamdolsun yine bize nasip oldu. İnşallah 2022 yılı sonunda aracımız banttan inecek ve ülkemiz elektrikli araçlar konusunda dünyada lider ülkelerden biri haline gelecektir. Biliyorsunuz geçenlerde Gemlik’te temeli attık. Fabrikamız inşallah 1 milyon metrekarelik bir alan üzerinde inşa edilecek ve orada da üretime geçecek.
Aziz milletim, değerli dava arkadaşlarım, yol arkadaşlarım; bugün ülkemiz ve milletimiz için verdiğimiz bu uzun, meşakkatli, her anı dolu-dolu geçen mücadele sürecinin kritik bir aşamasındayız. Cumhuriyet tarihimizin en büyük kalkınma hamlelerini ve demokratikleşme adımlarını hayata geçirdiğimiz bu 18 yılı ekonomi açısından iki döneme ayırmak gerekiyor.
Birinci dönem; 2002-2013 arasını kapsayan potansiyelimizi keşfetme dönemidir. Gerçekten de 2002 Türkiye ekonomisi açısından bir dönüm noktası oldu. 2002-2013 arasında yakaladığımız ekonomik istikrarla çok önemli kazanımlar elde ettik. Sanayiden tarıma, inşaattan turizme güçlü bir büyüme performansına kavuştuk. Bu dönemde Türkiye gerçek gücünün ve imkânlarının farkına vardı. Milli gelirimizi 236 milyar dolardan 2013 yılında 950 milyar dolara kadar çıkardık. Kişi başına düşen milli gelirimizi 3500 dolardan 12.500 dolara kadar yükselttik. Böylece üst orta gelir grubuna taşıdığımız ülkemizin yüksek gelir grubuna girmesine ramak kalmıştı.
İhracatımız 36 milyar dolardan 10 yıl sonra 152 milyar dolara ulaştı.
Hatırlayın, paramızda 6 sıfır vardı, işte 6 sıfırı da o zaman ne yaptık o dönemde? Sildik attık. Şimdi birileri tabii ona talip oluyor. Ülkenin Başbakanı herhalde onlardı, biz o işe bakıyorduk filan diyenler var. Yani karar merci kim? Onu tabii konuşan, söyleyen yok. Orada mühür kimdeyse sultan odur ve bu adımlar böyle atıldı.
Ve faiz oranlarının yüzde 63 olduğu dönemden bu faiz inecek dediğimizde direnenler, bizim inecek dememiz karşısında daha fazla direnemediler ve indirdik indirdik indirdik ve faizi yüzde 4,6’ya kadar çektik. Bu arada enflasyonda, evet o da 7 küsura kadar inmiş oldu. Ve direniyorlardı, çünkü IMF konusunda belli bir güçleri, dirayetleri yoktu.
Enteresan olan şey şuydu: Davos’ta, işte o malum Davos’a gittiğimizde Strauss-Kahn’la, malum Fransız, onunla görüşme yapıyoruz ve yaptığımız görüşmede:Sen IMF’in başısın, ama Türkiye’nin başı da benim. Dolayısıyla Türkiye’nin borcu konusunda her türlü takipleri yapabilirsin, elemanları gelir-gider ayrı, ama siyasi noktada emir veremezsin, o bize aittir. Taksitleri alıyor musun? Alıyorsun. Dolayısıyla siyasi yön verme asla mümkün değil, biz Türkiye’yiz. Ve işte o tarihte bizim borcumuz IMF’e 22,5 milyar dolardı. Mayıs 2013’e geldik, biz IMF’e olan borcumuzu sıfırladık. IMF’e bizim borcumuz falan kalmadı. Nasıl oldu? Faiz noktasında koyduğumuz tavırlarla oldu, işi bitirdik. Şu anda bizim IMF’e borç-morç yok. Ana Muhalefet çıkmış diyor ki; IMF’den diyor borç alın. Ya o sizin işiniz, bizim böyle bir işimiz, böyle bir derdimiz yok. Biz ne diyoruz? Biz bize yeteriz. Bugüne kadar yettik, bundan sonrasında da yeteceğiz. 2002 öncesinde uluslararası doğrudan yatırımlar ülkemizin yolunu dahi bilmezken, sadece 1 yılda 20 milyar dolardan fazla, hatta 23 milyar uluslararası yatırım çeker olduk. Merkez Bankamızın toplam rezervleri 27,5 milyar dolardı. Başbakanlığım döneminde 135 milyar doları bulduk. Fakat şu anda bir düşüş söz konusu, 90 küsur gibi bir rakamdayız, yine toparlayacağız inşallah. Ve aynı şekilde Merkez Bankamızın gücü inşallah çok daha farklı bir getiriyi sağlayacak.
Gezi olaylarının başladığı 2013’ün Mayıs ayında Merkez Bankası politika faizi sadece yüzde 4,5’tu. Bu tarihe özellikle dikkatlerinizi çekiyorum, 2013’ten günümüze kadarolan dönemi mücadele dönemi olarak adlandırıyorum. Bu dönemde yaşadığımız her bir saldırının doğrudan ve dolaylı etkileriyle ülkemize ağır bedelleri oldu. Faizler ve enflasyon yeniden çift hanelere yükselirken ekonomik büyüme bir miktar ivme kaybetti. Ancak hamdolsun attığımız kararlı adımlarla ekonomimizin daha güçlü bir şekilde yoluna devam etmesini sağladık. Nitekim 2019 yılı sonu ile kıyasladığımızda her alanda 2002’nin kat be kat üzerindeyiz. Milli gelirimiz 236 milyardan 754 milyar dolara, kişi başına düşen milli gelirimiz ise 3500 dolardan 9127 dolara ulaştı. 2002’de satın alma gücü paritesine göre dünyanın en büyük 17. Ekonomisiyken, G-20’deyiz bu şartlarda, bugün dünyanın 13. büyük ekonomisiyiz.
İhracatımızı 180 milyar doların üzerine taşıdık. Hizmet ihracatımızı 14 milyar dolardan 65 milyar dolar seviyesine yükselttik. Turizmde 2019’da 52 milyon turist sayısına ulaştık. En ciddi kaybımız koronavirüs sebebiyle burada oldu. Böylelikle dünyanın en fazla turist ağırlayan 6. ülkesi olduk. İhracatımızda ve turizm sektörümüzde görülen bu güçlü ivme sayesinde cari işlemler hesabımız 2001’den itibaren ilk defa fazla verdi. 2002’den itibaren ülkemize gelen doğrudan yatırımlar2019 sonu itibarıyla 217 milyar dolar seviyesini aştı. Merkez Bankası toplam rezervi her şeye rağmen 2019’da 106 milyar doların üzerinde kaldı. Kamu borç stokunun milli gelire oranı yüzde 72,1’den yüzde 32,8’e indi. Bütçe açığının milli gelire oranı da yüzde 2,9’a geriledi. Enflasyonu geçtiğimiz yıl yüzde 11,8 seviyesine indirdik, sanayi üretimimizi her yıl ortalama yüzde 5,9 artırmayı başardık.
Ayrıca, bugün itibarıyla organize sanayi bölgesine sahip olmayan hiçbir ilimiz kalmadı. İlk defa araştırma-geliştirme harcamalarının milli gelirimizdeki payının yüzde 1’i aştığına şahit olduk.
Tarım sektörümüz ülkemizin nüfus, turist ve ihracat artışına uyum sağlayarak hasılasını 37 milyar liradan 275 milyarın üzerine çıkardı. Şimdi muhalefet diyor ya, tarımda çiftçimiz şöyle, battı-bitti vesaire. Hiç merak etmeyin, böyle ellerinizi de fazla ovuşturmayın, Türkiye tarımda patlama üzerine Allah’ın izniyle patlama yapacak ve dünyanın sayılı tarım ülkelerinden bir tanesi haline gelecek. Tarımsal ihracatımızda 3,8 milyar dolardan, bu rakama dikkat edelim, 18 milyar dolara yükseldik.
Uluslararası endeksler ise başarı elde ettiğimiz bir diğer alan oldu. Dünya Bankası tarafından hazırlanan iş yapma kolaylığı endeksinde son 2 yılda 27 basamak yükselerek 33. sıraya yerleştik.
İnsani gelişme raporunda ise 2019’da 58. sıraya yükselerek ilk defa çok yüksek insani gelişme kategorisinde yer aldık.
Tüm bu göstergeler Türkiye ekonomisinin mücadele döneminin ne kadar başarılı geçtiğine işaret etmektedir. İnşallah salgının ve etkilerinin de geçmesiyle ekonomide yeni bir döneme gireceğiz. Bu dönemin de şahlanma dönemi olacağına inanıyorum. Ülkemizi dünyanın en büyük 10 ekonomisi arasına dahil edeceğimiz bu dönemde adım adım 2023 hedeflerimize, 2053 ve 2071 vizyonlarımıza yürüyeceğiz, çünkü AK Partinin daha bu millete söyleyeceği çok sözü, bu ülkeye yapacağı çok hizmeti var.
İnşallah bu yıl 26 Ağustos’u şartlar tabi farklı ama, inşallah 25 Ağustos akşamı Ahlat’ta olacağız, Sultan Alparslan geceyi orada geçirmişti, oradan ertesi sabah Malazgirt’e yürümüştü. Biz de 25’inin akşamı orada olacağız, orada inşallah şöyle bir Cumhurbaşkanlığı konutu yaptık ve geceyi orada geçirip ondan sonra 26’sı sabahı da Malazgirt’e geçeceğiz ve her yıl yaptığımız bu kutlamayı bu yıl da bu şekilde gerçekleştireceğiz.
Bugüne kadar gerçekleştirdiğimiz büyük reformlar ve dönüşümlerle sadece geleceğin büyük ve güçlü Türkiye’sinin temellerini attık. İnşallah inşa sürecini de yine milletimizle birlikte tamamlayacağız. Biz hiçbir zaman sadece seçim başarısını hedefleyen ve bunun üzerinden siyaset yapan bir parti olmadık, siyaseti dar, hizipçi kalıplar içine hapsetmekten hep kaçındık. Toplumun değişim taleplerine cevap vermeyi ve bütün vatandaşlarımızın hukukunu kararlılıkla savunmayı ilke edindik. AK Parti hareketini milletimizin her geçen gün daha çok sahiplenmesinin arkasında yatan sebep budur. Üyesinden delegesine ve teşkilat yöneticilerine kadar her kademede vazife üstlenen arkadaşlarımızın tek amacı, aziz milletimize ve ülkemize hizmet etmek olmuştur.
Türkiye’de bu kadar uzun süre iktidarda kalan bir başka parti yoktur. Bu başarı AK Parti teşkilatlarının milletimizle olan muhabbet bağının hep güçlü kalması sayesinde mümkün olmuştur. Biz millete efendi olmak için değil, hizmetkâr olmak için bu yürüyüşe katıldık. AK Parti bu bilinci kaybetmediği için bugünlere gelmiştir. İnşallah bu bağı güçlü tuttuğumuz müddetçe milletimize ve ülkemize hizmet etmeyi sürdüreceğiz.
Kardeşlerim; bizim hareketimizin, bizim davamızın bir önemli özelliği de istişareye verdiği önemdir. Her kademede istişare parti çalışmalarımızın olmazsa olmaz şartıdır. Kongre sürecimizi, teşkilatlarımızın hesap vermesi ve yenilenmesi yanında, aynı zamanda en kapsamlı istişare zeminimiz olarak görüyoruz. Bu harekete, bu davaya gönül veren milyonlar nice hain tertip karşısında saflarını hep sıklaştırmış, fitneye geçit vermemiştir.
Ülkemizi darbe teşebbüsleriyle, terörle, sokak şiddetiyle, ekonomik saldırılarla zayıf düşürmeye çalışanlar, karşılarında hep milletimizin ferasetini, cesaretini, vatan sevgisini bulmuşlardır. Asla kindar değiliz, kimseye husumet beslemiyoruz, ama 2002 Kasım’ından itibaren milli iradeye yapılan hiçbir saldırıyı da unutmayacağız. Hukuktan siyasete, ekonomiden diplomasiyle her alanda milletimize pusu kuranları unutmayacağız. Milletin üzerine uçaklarla, tanklarla, helikopterlerle saldıranları unutmayacağız; onları üzerinize gönderenler de unutmayacağız. Bu ülkenin bütünlüğüne ve dirliğine, milletimizin birliğine ve beraberliğine karşı kurulan hain tuzakları unutmayacağız. Bizi birbirimize düşürmek için sürekli kılçık atanlar unutmayacağız. Maalesef bazılarının yaraları pansuman etmek yerine deşerek, 18 yıldır sayısız defa yaşadığımız bu senaryoya malzeme verdiklerini görüyoruz.
AK Parti, ülkemizde kadınların en aktif şekilde yer aldığı bir harekettir. Partimizin değerli kardeşlerim, 4 milyon 800 bini aşan kadın kolları üye sayısı, ülkemizdeki diğer tüm partilerin toplam üye sayısından bile fazladır. Böyle bir partinin kadın hakları konusunda aktif olmaması mümkün mü?
2002’den bu yana yasal düzenlemelerden kamuda kadın istihdamının artışına, iş dünyasından sivil toplum örgütlerine kadar toplumsal hayatın bütün alanlarında kadınlarımızın geldiği nokta bütün istatistikler itibarıyla eski ile kıyaslamayacak düzeydedir.
2004 yılında anayasamıza haklar konusunda özellikle kadınlar ve erkekler eşit haklara sahiptir dedik. Devlet bu eşitliğin yaşama geçmesini sağlamakla yükümlüdür hükmünü biz ilave ettik, bu madde 2010 yılında pozitif ayrımcılığı da ekledik.
Ailenin korunması ve kadına karşı şiddetin önlenmesine dair 6284 Sayılı Kanun 2012 yılında yürürlüğe girdi.
Evde el emeği ile üretilen ürünlerin yıl içinde elektronik ortamlar üzerinden gerçekleştirilen satış tutarının asgari ücretin yıllık brüt tutarı kadar olan kısmını Gelir Vergisinden muaf tuttuk.
Doğum yapan çalışanlara pek çok kolaylık sağladık.
Son 18 yılda kadın iş gücü yaklaşık 4 milyon, kadın istihdamı 2,8 milyon arttı. Kadınların iş gücüne katılma oranı yüzde 34,4’e ve istihdam oranı ise yüzde 28,7’ye yükseldi. Son 18 yılda 2 milyon 44 bin kadın aktif iş gücü piyasası programlarından faydalandı. Mesleki eğitim kurslarından 933 bin kadın yararlandı. İşbaşı eğitim programlarından programın başladığı 2009 yılından 2019 yılı sonuna kadar 770 bin kadın faydalandı. Kendi işini kurmak isteyenleri desteklemek için düzenlediğimiz girişimcilik eğitim programlarından 2007 yılından 2019 sonuna kadar toplam 215 bin kadın istifade etti.
2002 yılında kız çocuklarının ilköğretimde okullaşma oranı yüzde 87.3, bu düzeydeydi, geçtiğimiz yıl itibarıyla ilkokul düzeyinde kız çocukları için net okullaşma oranı yüzde 92,1’e, ortaokul düzeyinde kız çocukları için net okullaşma oranı yüzde 93,6’ya, buraya ulaştı, ortaöğretimde kız çocuklarının okullaşma oranı yüzde 45,2’den 83,9’a yükseldi. Kadınların yükseköğretimde okullaşma oranı yüzde 13,5 iken, bu oran da yüzde 46,4’e çıktı. Üniversitelerde kadın öğretim görevlileri oranı yüzde 50,35’tir, profesörler içerisinde kadın oranı yüzde 32, doçentler içerisinde kadın oranı yüzde 40, doktor ve öğretim üyeleri içerisinde yüzde 44, araştırma görevlileri içerisinde yüzde 51’dir.
Bütün dünyada erkeklerin egemen olduğu diplomatik görevlerde 266 büyükelçimizden 66’sı, 85 başkonsolosumuzdan 17’si, 81 genel müdür ve genel müdür yardımcılarımızdan 24’ü kadındır. Toplam 14 bin 918 hakimden 6878’i, yani yüzde 45,1’i ve 6967 savcıdan 1025’i, yani yüzde 14,7’si kadındır.
2002 genel seçimlerinde Parlamentodaki kadın milletvekili sayısı 24, kadın temsil oranı 4,4’tü. 24 Haziran 2018 seçimlerinde kadın milletvekili sayısı 104’e, temsil oranı da yüzde 17,45’e yükseldi.
Kadına yönelik şiddetle mücadele çalışmalarımızı çok yönlü bütüncül bir yaklaşımla, sıfır tolerans ilkesiyle sürdürüyoruz. İlki Aralık 2012’de açılan şiddet önleme ve izleme merkezlerimiz bugün 81 ilimizde hizmet veriyor. Bugüne kadar ŞÖNİM’den hizmet alan kadın sayısı 538 bini buldu.
Sosyal yardım faydalanıcılarının yüzde 61’ini, düzenli yardım faydalanıcılarının yüzde 67’sini, süreli yardım faydalanıcılarının ise yüzde 54’ünü kadınlar oluşturuyor. Şartlı nakit transferleri kapsamında annelere yaptığımız ödeme tutarı 11,1 milyar liranın üzerindedir. Eşi vefat etmiş kadınlara yönelik yardım programı kapsamında bugüne kadar toplam 5,6 milyar lira tutarında ödeme yaptık. Muhtaç asker ailelerine yönelik yardım programı kapsamında da bugüne kadar toplam 1,1 milyar lira kaynak kullandık. Doğum yardımında bugüne kadar 2,5 milyar lira tutarında ödeme gerçekleştirdik.
Aziz milletim; görüldüğü gibi kadınlar için yaptığımız hizmetler saymakla bitmiyor, çünkü AK Parti dedelerimiz kadar, hatta onlardan daha fazla ninelerimizin partisidir. Çünkü biz şunu biliyoruz: Cennet annelerin ayakları altındadır. Annelerimizin özellikle evlatlarına bağışladıkları imkânlar hiçbir zaman hiçbir şeyle mukayese edilemez. Annelerimizin, halalarımızın, teyzelerimizin bu noktada bizlere verdikleri bir kenara atılamaz. Onun için halalarımızın, teyzelerimizin partisiyiz; bu böyle biline. Çünkü AK Parti delikanlılarımız kadar, hatta daha fazla genç kızlarımızın partisidir. Gerektiğinde onların lehine pozitif ayrımcılık yapmaktan çekinmeyerek geldiğimiz bu noktada kadınların elde ettikleri kazanımları kimse inkâr edemez.
Unutmayalım, biz bu toprağı kadın-erkek hep birlikte vatan yaptık, bu devleti hep birlikte kurduk, bu bayrağı hep birlikte yükselttik. En zor zamanlarımızda birlikte omuz omuza vererek ayakta kaldık. İstiklal harbinde kadınların rolü neyse, 15 Temmuz’da da kadınların rolü aynıdır.
İlla bir tanımla yapılacaksa, Türk milleti aile erkil bir millettir. Nasıl her ferdiyle milletimiz büyük bir aileyse, ayrı ayrı da her Türk ailesi de milletimizin nüvesi olması yanında vatanımızın, devletimizin, bayrağımızın, geleceğimizin teminatıdır. Ailenin temeline dinamit koyan hiçbir anlayış, hiçbir düzenleme, hiçbir ideoloji insani olmadığı gibi meşru da değildir. Ve AK Parti’nin kadınları için, öbür tarafta AKP’nin papatyaları gibi yakıştırmalarla, yeşil sermaye gibi yaklaşımlarla, ben ağzıma almaktan edep ediyorum küfri bir ifadeyi kullanmak suretiyle bu tür yakıştırmaların içine giren köşe yazarları noktasında da kusura bakmasınlar, tüm Kadın Kollarım adına ve tüm kadınlar adına kendilerini kınıyorum. Eğer AK Parti’nin Genel Başkanı olarak, ülkemin Cumhurbaşkanı olarak kadınlarımıza sahip çıkmada geri duracak olursak, hiçbir zaman bunu bizim bu dünyada da, ebedi alemde de Rabbimize hesabını veremeyiz. Hal böyleyken inancımızda ve değerlerimizde olmadığı halde zamanla toplumsal yapımıza sirayet eden kimi çarpık anlayışların ortadan kaldırılması da AK Parti olarak en önemli meselelerimizden biri olmuştur. Bu konuda herkes önce kendi tarihine bakmalıdır. Asırlarca kadını insan dahi saymayan, kız çocuklarını diri diri toprağa gömen o cahiliye dönemlerini biz bilmiyormuyuz? Medeniyetimizin menşeinde biz özellikle bunları lanetlemedik mi? Sevgili Peygamberimiz bunlara karşı mücadeleyi vermedi mi? Verdi. Öyleyse şimdi biz, bu konularda Türkiye’ye kimsenin söyleyecek sözü olamaz. Gerek kadın, gerek erkek, özgürlük her insan için kutsaldır. Hak olarak söylüyorum, hak her insan için kutsaldır, emek her insan için kutsaldır. Bir zulüm kime yapılırsa yapılsın zulümdür. Bir cinayet işleyeni kim olursa olsun cinayettir. Bir şiddet faili kim olursa olsun şiddettir. Acı söz, söyleyeni kim olursa olsun acı sözdür. Hakaret, yapanı kim olursa olsun hakarettir. İftira, müfterisi kim olursa olsun iftiradır. Kadının adeta mülk gibi görülmesi yanlıştır. Gerekirse şiddetle yola getirilebileceğinin sanılması, ya benimsin ya kara toprağın gibi hastalıklı zihniyetlere kurban edilmesi yanlıştır. Kadının şerefli yaradılışına saygı duymayan her anlayış çarpıktır. Bu çerçevede tarihi adımlar attık. Kadınlarımız lehine yaptığımız bunca düzenleme varken tartışmayı değerlerimize düşmanlık aracı haline dönüştürmeye çalışan bir avuç sapkına da meydanı bırakmayacağız. Milletimizin millet, ailemizin aile olmasını zedeleyecek anlayışlarla sonuna kadar mücadele edeceğiz.
PKK’nın dağa kaçırdığı kız çocukları konusunda tek kelime etmeyenlerin, bırakınız kadın meselesini insana dair hiçbir konuda söz söyleme hakları olamaz. Türkiye’nin onca anlı şanlı kadın derneğinden bu konuda herhangi bir tepki açıklaması duydunuz mu? Her konuda ortaya çıkıp sokaklara dökülen, medyayı seferber eden, en yüksek perdeden bağıran güya insan hakları savunucularından bir açıklama işittiniz mi? Hayır. Özellikle meslek örgütlerinden bu hususta dişe dokunur, açık, net, kesin ve tartışmasız bir tavır sergileyen oldu mu? Çünkü bu kesimler için zihinlerindeki ajandayı hayata geçirecek bir zemin bulabilmek her türlü insan hakkı mücadelesinden önemlidir. Bu tavırlarıyla kendi konumlarını kendileri belirliyorlar. Bu konumun tarifi de; ikiyüzlü, ideolojik saplantılı, milletinin değerleriyle barışamamış bir çizgidir.
Son dönemde özellikle yürütülen bazı tartışmalara artık bir nokta koymanın zamanının geldiğine inanıyorum. Maalesef yıllardır gerek kalemiyle, gerek aktivizmiyle bu millete hizmeti geçmişkimi isimler kendilerine asla yakıştıramadığımız, asla tasvip edemeyeceğimiz çirkin ifadelerle bu tartışmanın içinde yer almıştır. Biz her türlü fikre, her türlü eleştiriye, her türlü teklife, her türlü mücadeleye saygı gösteririz. Ama kadınlarımızın onuruna, haysiyetine, kişiliğine, iffetine yönelik en küçük bir saldırıya da müsaade etmeyiz. Adı unvanı ne olursa olsun, birilerinin burada edebimizin el vermeyeceği ifadelerle AK Partili kadınları istiskal etmesine asla sessiz kalamayız. Yapılan bu saygısızlığın en kısa sürede telafi edileceğine ve bir daha da tekerrür etmeyeceğine inanıyorum.
Biz inancımızın ve kültürümüzün temelinde yer alan aile kurumunu zayıflatacakhiçbir işin içinde yer almayız. Bilhassa kendi dünyamızda ailehassasiyetimizi kimsenin tartısına sunacak da değiliz. Ve tweet atmak suretiyle benim Kadın Kollarımın başında olanlara, “istifasını vermelidir” veya “istifa etmesi gerekir”; size mi soracağız ya, size mi soracağız? Bizim partimizin Kadın Kolları kendi demokratik tercihlerini kongreden kongreye kullanır, onun için de sizlerden icazet almaya ihtiyacımız yok.
Kadına yönelik şiddet konusundaki hassasiyetimiz de insana olan saygı ve sevgimizden olduğu kadar, aile kavramına olan yaklaşımımızdan da kaynaklanıyor. Ne kadına şiddetle mücadelemizin zafiyete uğratılmasına, ne de bir avuç marjinalin aile değerlerimizi zedelemesine izin veririz.
Türkiye olarak bin yıllara sari medeniyet birikimimizde insanı ve insan onurunu yücelten, aileyi merkeze alan, toplum dokumuza uygun özgün ve öncü metinler çıkarma potansiyeline ziyadesiyle sahip olduğumuza inanıyorum. Şimdiye kadar oluşan uluslararası külliyattan da istifade ederek, tercüme metinler yerine artık kendi çerçevemizi kendimiz belirlemememiz gerekiyor. Hani diyordum ya, Kopenhag kriterleri diyeceğimize Ankara kriterleri der ve yolumuza devam ederiz.
Enerjimizi ve vaktimizi heba eden son tartışmanın kasıtlı bir şekilde alevlendirildiğini, bazılarının da bilerek veya bilmeyerek bu ateşe odun taşıdığını düşünüyorum. Bu ateşi körükleyenler, kadına şiddetle mücadeleden veya kadınların insan haklarını tesis etmekten bir adım olsun geri gideceğimizi sanıyorlarsa, şimdiden bilsinler ki hüsrana uğrayacaklardır. Gereksiz tartışmalar üzerinden körüklenmeye çalışılan bu fitne ateşini inşallah basiret ve ferasetle davranarak tamamen söndüreceğimize inanıyorum.
Aziz milletim, değerli dava arkadaşlarım; geçtiğimiz 18 yıl boyunca olduğu gibi bugün de istikrar ve güvenden, adalet ve demokrasiden taviz vermeden ülkemize büyük hizmetler ve önemli projeler kazandırmaya devam ediyoruz. Bin yıldır barış ve kardeşlik içinde yaşadığımız ülkemizde refah ve huzurun hakim olması için var gücümüzle çalışıyoruz. Türkiye’nin doğusundan batısına, kuzeyinden güneyine neresinde yaşarsa yaşasın her insanımızı aynı samimiyetle kucaklıyor, memleketimizin her karış toprağını, her insanını aynı duyguyla seviyoruz.
Demokrasiye, adalete, insan hak ve özgürlüklerine, hukuk devletinin gereklerine ve ülkemizin gelecek ideallerine yürekten bağlıyız. Herhangi bir ırk taassubu içerisinde olmadan yaratılanı Yaratan’dan ötürü sevmek suretiyle yolumuza devam ediyoruz. Bugüne kadar milletimizin sürekli artan teveccühüne mazhar olmanın onurunu yaşıyoruz.
Aziz milletimiz; Türkiye’nin hukukuna, seçilmiş hükümetine ve kendi iradesine her zamankinden daha çok sahip çıkıyor, küresel ve bölgesel bir aktör haline gelen Türkiye yürüttüğü aktif diplomasisiyle ulusal ve uluslararası çıkarlarını daha güçlü şekilde korumaktadır. Bölgesel ve küresel barış için, adalet için bütün imkânlarımızı seferber ediyor, en üst seviyede sorumluluklar üstlenmeye devam ediyoruz. 2023 hedeflerimize, 2053 ve 2071 vizyonumuza uygun bir Türkiye’yi milletçe el ele inşa edeceğimize yürekten inanıyorum.
Türkiye, demokrasi, insan hakları ve kalkınma yolundaki çabasını yeni başarılarla taçlandırdıkça sadece kendi sınırları içerisinde değil, bölgesinde ve dünyada da bir istikrar ve güç merkezi olacaktır. Bunu başaracak olan da AK Partidir. Bugün 19. Kuruluş Yıldönümümüzü kutluyoruz. 19 yaş demek, en güçlü, en atılgan, en enerji dolu, en gayretli, en hevesli dönem demektir.
Genç bir şairimiz partimizin bu Kuruluş Yıldönümün ne güzel anlatmış:
“Ay yıldız zirvede, destan kopuzda,
Türkiye aşkıyla güne biiznillah.
AK Parti bir civan 19’unda,
Yarına bismillah, düne maşallah.
Tek vücut, el ele, gönül gönle,
Birliğe yürüdü mukaddes çile.
Gıpta etti sevdamız bülbüle, güle,
Yürünen mübarek ize maşallah.
İnançtan çınarın kavi dalları,
Şahlanan küheylan gençlik kolları,
Ey kutlu davanın AK kadınları,
Ne hatunları, size maşallah.
Sahada çalışan her AK nefere,
Birlikte yazılan nice zafere,
Sancağı taşıyan cengâver ere,
Ulubatlı Hasan misali maşallah.
Davayı kuşanan hilal hatlara,
Sevdayı taşıyan şimşek atlara,
Merkezde, taşrada teşkilatlara,
Yokuşa maşallah, düze maşallah.
Neler yaptık neler, sığmıyor söze,
Eserle kavuştu gece gündüze,
Yükselen Türkiye’m gelmesin göze,
Lisana maşallah, söze maşallah.
Nidamız Akif’in korkma sesidir,
Millet gönlümüzün efendisidir,
AK Parti milletin ta kendisidir,
Tek millet, tek bayrak, bize maşallah,
Tek vatan, tek devlet, bize maşallah.”
Evet, biz de maşallah diyoruz ve nice yıldönümlerinde buluşmayı diliyorum.
Bir başka şairin dediği gibi: “Şu göğüs kafesimi genişleten umudum var oldukça güzel günlere olan inancım hiç bitmeyecek.”
Hepinize sevgilerimi, saygılarımı sunuyorum, kalın sağlıcakla.