Benim için acısı ilk günkü gibi,
Sevgili eşim UTEF Kurucu başkanı Mutlu Mete Kaçar’dan bahsediyorum. Sadece yakın dostlarımızın değil iyilik elinin dokunduğu sayısız insanın yüreğine çöreklenen ani bir acı kayıptı eşimin vefatı. Hem eş hem de federasyondaki başkan yardımcılığı görevim nedeniyle tüm sosyal sorumluluk projelerinde iyilik için koştuğumuz bitimsiz yolculukta el ele sırt sırta olduğum yol arkadaşımdı. Ancak biliyordum ki, birlikte evladımız gibi büyüttüğümüz o büyük kurum sönmeyecekti. Onun zamanında nasılsa aynı şekilde devam etmeliydi. Yolumun zor olduğu kadar bana huzur verecek tek şey olduğunun farkındaydım. Ayrıca bir kenara çekilme lüksüm olamazdı “Bazı insanlar dua gibidir: Görünmez ama dokunur sana, duyulmaz ama bırakmaz seni” Mete’nin enerjisi ışığı bırakmadı beni hiçbir vakitte bırakmasın diye dua edip onun yükseklere taşıdığı bayrağı devralıp yüreklere dokunmaya devam etmeliydim. Acımı yüreğime “UTEF Uluslararası Tüm Engelliler Yaşlılar Kimsesizler Federasyonu” sorumluluğunu sırtıma yükleyip yoluma devam etmeye başladım. Ben başardıkça onun mutlu olacağını bildiğim için daha çok bağlandım işime Federasyon ve Gazeteyi güçlendirmek için var gücümle sarıldım. Kısa süre sonra ülkemizin yangını deprem felaketi düştü yüreklerimize. Hepimiz gibi bende hem bireysel hem de Federasyonun amaçları doğrultusunda hatta amaçlarını aşan ihtiyaçlarda dahi deprem acılarını sarmaya çalıştım. Özellikle deprem dolayısıyla uzuvlarını kaybedenlerin hayata tutunmaları için gece gündüz çabaladım. Bu çabalarda hayırseverlere yanımda olan güzel yüreklere teşekkür etmeden geçmek istemiyorum. Biliyorum ki iyiler olmazsa iyilikler gerçekleşemez hiç tanımadıklarım koştular destek, merhem oldular. “Varlıkları varolsun”.
Ancak yolumuzu gözleyenler yardım bekleyenler öyle çok ki bazen günler yetmez oldu. İç huzurum bana yorgunluk hissettirmese de daha çok enerjiye ihtiyaç vardı.
Ve iki yakın dostumla kısa bir seyahate çıkma fırsatı doğdu. Aslında bu sohbeti sizlerle yapmamın esas nedeni bu kısa seyahatteki gözlemlerimi paylaşmak istemem. Zira tüm faaliyetlerimi paylaştığım gibi
keyifli zamanları da paylaşmaktan mutluluk duyacağım. Fakat yazı çok uzun olacağı için sizleri sıkmak istemiyorum seyahat anılarımı yarın paylaşacağım sizlerle…
YÜREĞİMDEN DÖKÜLENLER 2. BÖLÜM
Değerli okurlarım dünkü yazımın devamı olarak bende kalanları sizlerle bu yazımda paylaşacağım; Yunanistan seyahatine sakız adasından başladık, Kısa günleri uzun yapmak adına araba kiralayıp adanın her köşesine gittik. Özellikle Pirge ve Metsa denilen bölgede tarihi dokunun korunması beni etkiledi izleyen günlerde gördüğüm her yerde de bu duygum değişmedi yıllar nasıl bırakmışsa her yer her şey öylece duruyordu. Ve deniz adanın içi ne kadar kirli ise deniz o denli temizdi tek bir çöp göremedim diyebilirim. Gelişmemiş kısmen tenha adanın insanlarını tembel buldum, Güvenle tüketilmeyen gıdalara rağmen tek faaliyet turizmin getirilerini maksimum kullanmak adına düzenlenmişti.
Ardından 8 saatlik feribot yolculuğuyla Atina’ya geçtik. Gece köpüklerin eşliğinde gökyüzündeki ay beni ben ay’ı izledim. Bir yandan dünyanın doğanın güzelliği Yaradanın bizlere bahşettiklerini düşündüm; sevmekten dostluktan iyilikten ve paylaşmaktan ötesi yalandı varolanlara şükür edip Atianaya ayak bastık.
Her yerde olduğu gibi bir yanda yoksulluk bir yanda aşırı lüks vardı. Bir yanda sınırsız eğlence bir yanda maalesef yasaklı maddenin esiri olmuş insanlara tanık olduk. Çalışmalarım süresince çok sayıda değişik hayat hikayelerine dokunmuş tanık olmuş biri olarak insanın değerini yardımlaşmanın ve paylaşmanın öneminini bir kez daha sorguladım.
Adil olmamak için sebep neydi bilmiyorum ancak duygularım müthiş yunan uygarlığının izlerini görmek için çizdiğim rotama geçiş yaptı. Elbette öncelikle meşhur akrapolis (Acropolis ve Museum ) parlemento binası idi. Köklü tarihi olan ülkenin her bir anıtından bahsetmem mümkün değil tabi ama
rotamda rastladığım manastırlar kiliseler muhteşemdi, iyi korunmuş ve turizme çok iyi pazarlanmış anıtlarda insan seli vardı diyebilirim. Her adımda ülkemin değerlerini dünyaca ünlü tarihini düşünmeden edemedim. Atalarımız yaşanmışlıklar müthiş kültürel ve tarihi zenginliklerimiz geçti gözümün önünden.
Bir dinlenme molasında greek müziği eşliğinde yemek yeme anımda tıpkı Beyoğlu’nda rastlamaya alıştığımız masaları dolaşarak darbuka çalan Türk çocuklara çiçek satan kadınlara şaşırdım mı bilmiyorum doğrusu. Ki birçok ülkeden çok fazla mülteciye rastlayıp durdum. Ayaküstü sohbet ettiğimiz bir yunanlının ülkem için demokrasi özgürlük adına yaptığı eleştirilere çok üzüldüm.
Diğer seyahatlerimden biliyorum buraya kadar gördüklerim tüm metropol kentlerde rastlanan güzellikler ve çarpıklıklardı.
YÜREĞİMDEN DÖKÜLENLER 3. BÖLÜM
Ve meşhur adalar konusu, siyaseten değil söylediğim ama ne kadar çok ada olduğunu her adanın capcanlı yaşadığını otantik dokunun korunarak taksi dolmuş gibi çalışan feribotlarla müthiş bir sektör yakalandığını hazırlanan broşürlerden görünce hemen Antik dönemden beri aktif olan Pire limanından başka bir ada yolculuğuna çıktık. AEGİNA adasına yaptığımız 1 saatlik yolculukta küçücük onlarca adaya rastladım diyebilirim. Deniz dev gemiler ve onlarca yelkenliler ile dolu idi, bacasız fabrika denilen bu devasa sektör çok canlıydı.
Neden dört tarafı lacivert denizlerle çevrili olan ülkemizde denizlerimiz boş diye düşünmeden edemedim.?
Aegina adası yunan tarihinin bazı ilklerini ve özelliklerini taşıyordu. İlk Parlamento toplantılarının yapıldığı kilise kilisede ilk parlamento başkanlığını yapan Rus başkanın resimlerinin kilisede yer alması ve görevlinin durmadan demokrasi vurgusu yapması dikkat çekiciydi. Doğayla iç içe geçmiş tarih kokuyordu.
Ada şirin mi şirin rengarenk evler pırıl pırıl deniz ve bu ufak yeri bile turizm cennetine çeviren zihniyet yani hangi yönden baksam ekonomiye ve sosyal hayata katkı sağlayan bir sistem ve doğayla iç içe geçmiş tarih kokusu.
Hızla ayrılmak zorunda kaldığımız güzellikten geriye damağımda greek kahvesinin tadı vardı.
Atina dan dönüş gecesinin beklenmedik bir durumla erteleneceğini bilmeden ülkeme işlerime dönüş hazırlıkları yapıyordum ki yolculuk yapacağım feribotun kaza yaptığı seyahatimin ertelendiği haberi geldi. Zorunlu olarak bir gün daha uzayan Atina gecesi doğrusu yorucu idi çünkü tüm bağlantılı uçuşlarım aksamıştı.
Karakter olarak kısmete her şeyin hayırlısı olduğuna inanırım yine aynı duyguyla toparlanıp ertesi gün kaldığım yerden dönüşe hazırlandım. Bu kez canım memleketimin güzellikleri Allah’ın lütfu doğamız tarihimiz, olağanüstü müzelerimiz ve güzel insanlarımızı düşünüp özlediğimi anladım. Çünkü dünyanın
en güzel yeri benim vatanım. Aklımda anılar aklımda sorular cevaplar, iyi ki ve şükürler olsun ki Türkiyem.
Siz dostlarım siz okuyucularım hepinize sonsuz sevgiyle.
Güldane Kaya Kaçar