İngiliz ajanı Şerif Hüseyin’in hainliğine rağmen Arapların Birinci Dünya Harbi yıllarında bize önemli faydaları dokunduğunu biliyoruz. Yine o yılların istihbarat örgütü olan Teşkîlât-ı Mahsûsa’da sadâkatle hizmet eden Araplar vardı. Teşkîlât-ı Mahsûsa’nın başkanı olan Kuşçubaşı Eşref Arapları kastederek şöyle demiştir: “Onlardan ihânet görmedik. Bizi asıl arkadan vuran, altınlardan başka kendilerini bağlayacak bir gaye ve mefkûresi bulunmayan politikacılarıydı.” Meşrutiyet yıllarında İstanbul Üniversitesi’nde hukuk öğrenimi görmüş olan İsrail’in ilk başbakanı Ben-Gurion, o günlerde İstanbul’da tanıştığı Arap öğrencilerle ilgili olarak şöyle der: “…İstanbul’da rasladığım Arap öğrenciler, mücadelelerinin geleceğini Türk idaresinden bağımsız olarak görmüyorlardı. Tam tersine, birçoğu, daha geniş ve daha büyük bir Türk imparatorluğu görmek istiyorlardı…” 1922 senesinde Millî Mücâdele zafere doğru koşarken Ankara Hükûmeti’ne başvuran bazı Filistinli Arap liderler, kendi kaderlerini tayin hakkı çerçevesinde Türk mandası istediklerini bildirmişlerdir. Arap liderlerin tutumu daha doğrusu önemli bir kısmı gerçekte onları temsil etmiyor. Türkiye’ye karşı olan tavırları da halklarının hissiyâtını yansıtmıyor. Bu çerçevede Kudüs davası ve Filistin mes’elesini, Mahmud Abbas’ın tavır ve söylemleri üzerinden algılayıp anlamaya çalışmak büyük bir handikap. Abbas’ın, Sisi’nin ve Esed’in yaptıkları ve verdikleri demeçleri, iki milyara yaklaşan İslâm âlemine sırtımızı dönmenin gerekçesi olarak göremeyiz. Ayrıca bugüne kadar Batılı devletlerin menfî tutumunu, onlarla ilişkilerimizi bitirmenin sebebi olarak gördük mü hiç? Onun için batılı emperyalist kafirlerin dümen suyuna gelmemeliyiz. Ve işte bu sınırlı köşemde açıklayabildiğim sebeplerle de İçinde ilk kıblemizin de yer aldığı Kudüs’ün bugün içine düştüğü durum, hiçbir Müslümanın görmezden gelemeyeceği bir keyfiyettir. Hayırlı cumalar diliyorum. 22 ARALIK 2023 CUMA