İnsanlarda genelde hep buluna gelmiş Haset ve kıskançlık bazen hastalık derecesine yükselmiş huzursuzluğun kaynağı olmuştur.
Haset etmek kendisinde olmayan ve başkalarının sahip olduğu şeylere kötü gözle bakmak, onların yok olmasını ve kendine ait olmasını istemektir. Kıskançlık ise kendinde olan şeyi başka birine kaptırma korkusudur.
Ya’kûb -aleyhisselâm-’ın oğullarından Yehûda, Robil ve Şem’un, babalarının Yûsuf’a gösterdiği husûsî alâka ve muhabbetin hikmetini kavrayamadılar ve kıskandılar.
Yoksunluk hâli sonucu ortaya çıkan haset duygusu, yoğun bir acı hissi ve hayal kırıklığı ile deneyimlenir. Genellikle kötü niyet, suçluluk, aşağılık hissi, düşmanlık, saldırganlık gibi duygularla karakterize edilen haset, negatif duygulardan kıskançlık ve başkasının zararına sevinme, pozitif duygulardan gıpta ile yakından ilişkilidir. Bireyin psikolojik iyi oluş hâline etki eden haset duygusu, bireyin iç dünyasında gerilim ve çatışmalara yol açabilmekte, diğer yandan kontrol duygusunu zayıflatıp diğerine zarar verici birtakım davranışlara neden olabilmektedir. İslam geleneğinde kötü huylar kategorisinde ele alınan haset, yapısı itibariyle en başta Allah’ın iradesine, takdirine ve taksimine itiraz mahiyeti taşıdığı için dinî ve dünyevî açıdan zararlı görülmüş ve bu duygudan sakınılması tavsiye edilmiştir.
Kibir, hırs ve hased, bütün günahların kaynağıdır. Hadîs-i şerîfte kıskançlığın vehâmeti husûsunda şöyle buyrulur:
“Üç şey vardır ki, bütün günahların kaynağıdır; bunlardan muhakkak sakınınız!:
1. Kibir: İblîs’i Âdem -aleyhisselâm-’a secde etmemeye sevk eden şey kibirdir.
2. Hırs: Âdem -aleyhisselâm-’ı cennetteki yasak ağaçtan yemeye sevk eden şey de hırstır.
3. Hased: Âdem -aleyhisselâm-’ın iki oğlunun birbiriyle kıtâl edip (Kâbil’in), kardeşi (Hâbil’i) öldürmesine sebep de haseddir.” (Süyûtî, el-Câmiu’s-sağîr, I, 101)
Hased eden kimse, takdîr-i ilâhîye îtirâz etmiş olur. Çünkü hased, Allâh’ın başkasına nasîb ettiği nîmetin, kendinde olmadığı gerekçesiyle o kişiden de izâlesini istemektir. Fakat gıpta böyle değildir. Zîrâ gıptada maddî veya mânevî nîmete hem kendisinin hem de başkasının sâhip olmasını istemek esastır. Bu sebeple İslâm’da gıpta medhedilmiş, fakat hased, şiddetle men edilmiştir.
Hased, kıskanılan kimseden ziyâde hased edenin kendisine zarar verir. Bu, başkasını taşlayan, fakat attığı taşın geri dönmesiyle kendi gözü kör olan kimsenin hâli gibidir. Öfkeden başka faydası yoktur. Neticede kişiyi rezil ve rüsvây eder. Nitekim kardeşlerinin Yûsuf -aleyhisselâm-’a hasedlerinden dolayı yaptıkları kötü fiiller, sonunda kendilerine dönmüştür.
Cenâb-ı Hak şu âyet-i kerîme ile mü’minleri hasedden men etmiştir:
“Yoksa onlar, Allâh’ın lutfundan verdiği şeyler için insanları kıskanıyorlar mı?..” (en-Nisâ, 54)
Rasûl-i Ekrem -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz de şöyle buyurmuştur:
“Hased etmekten sakının. Zîrâ hased, ateşin odunu yiyip bitirdiği gibi iyilikleri yer bitirir.” (Ebû Dâvûd, Edeb, 44/4903; İbni Mâce, Zühd, 22)
Haset duygusunu inkâr etmek yerine bu duyguyu anlamak, kabullenmek ve onunla mücadele etmeye çalışmak hasetle başa çıkmada faydalı bir yol olarak görülmüştür.
Ebû Hüreyre’den (r.a.) nakledildiğine göre, Resûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
“Zandan uzak durun. Zira zan, sözün en yalanıdır. Birbirinize kulak misafiri olmaya çalışmayın, birbirinizin özel hâllerini araştırmayın, birbirinizle üstünlük yarışı içine girmeyin, birbirinize haset etmeyin, birbirinize kin beslemeyin, birbirinize sırt çevirmeyin. Ey Allah’ın kulları! Kardeş olun.” (Müslim, Birr, 28)
Selam ve dua ile.