Çarşamba pazarından erzak almaya çıktım. Birkaç hafta önce aynı yere stant kurmuş bir erkek iki bayan giyim kuşamlarıyla hal ve hareketleriyle pek fazla sıradan görünmüyorlardı. Onlarla selamlaştım ve stanttaki broşürlerin ne olduğunu sordum. İçlerinden bir tanesi birkaç kelimeyle Türkçe bilmediklerini ve Rusça konuştuklarını anlatmaya çalıştı: “İngilizce Almanca ya da Flemençe biliyor musunuz?” Dedim.
Birbirlerine baktılar gülümsediler içlerinden birisi çantasından Türkçe broşür çıkardı elime uzattı. Türkçe bilmeyenler Türkçe dile geldi sayfaları aktararak süslü püslü sözlerle: “İnsanlar kötüye gidiyor. Çocuklar internet bağımlısı oldular. Aileler çocuklarıyla iletişimi yitirdiler ve birbirlerinden fazlaca kopuk yaşıyorlar. Lütfen bu dergiyi okuyun. İnternet kanalıyla videolarımızı izleyin. Ayrıca web sitemiz var ücretsiz kaydolabilirsiniz.” Dedi.
Buraya kadar her şey güzeldi bu sözlere söyleneceğim yanlış bir durum yoktu, Adı Uyanış olan dergiyi merak etmiştim. Lakin derginin arka kapağında aynen şunlar yazıyordu. Kutsal Kitabı Anlamak İster misiniz? Tanrı Gerçekten var mı? Kutsal Kitap Bilimle Çelişir mi? Çektiğimiz Acılardan Tanrı mı Sorumlu?
Kısacası elimdeki dergi misyonerlerindi karşımdakilerde ta kendileriydi. Sinirle “Sizin amacınız ne? Burası Müslüman bir ülke, sizin gibileri Hollanda’dan tanıyorum. Size kara çoraplılar diyorlar çoğunlukta sizi sevmez. İzinsiz yanıltıcı sözlerle yanıltıcı haberlerle vatanımın masum insanlarını kandırmayın. Burayı terk etmezseniz polis çağıracağım.” Dedim.
Türkçe bilmeyenler dile gelmişti. Bana cevap vermekte bocalayıp: “Biz Ruslar için buradayız. Türkler için değil.” Dedi.
Öfkeliydim verdikleri cevap doğru değildi: “Peki, elime tutuşturduğunuz dergi Türkçe.” Dedim cevap vermediler.
Zabıtaya gittim. Konuyu anlattım onları oradan kaldırılmasını istedim. Gittiler emniyete işlem yaptırmadan oradan kaldırdılar. Bununla yetinmedim emniyeti aradım şikayette bulundum: “Telefonla olmaz şikayet için emniyete kadar gelmeniz gerekiyor.” Dediler.
Emniyete gittim. Memur bey: “Bu konulara biz bakmıyoruz. Lütfen siz oturun, Güvenlik Şube Müdürlüğü’nden arkadaşlarımız gelecek.” Dedi.
Beklemektense Antalya’ya ilk geldiğim yıllar yeminli tercümanlığını yaptığım memur arkadaşa çıktım. Konuyu anlatınca güldü: “Anlaşılan o ki, kanundaki Sekizinci Maddeyi bilmiyorsunuz. Düşünce özgürlüğüne ceza yok.” Dedi.
Deliye döndüm: “İkimizde çok iyi biliyoruz ki, o insanların asıl amaçları farklı şimdi bu konuda bunlar kafasına göre ülkemde misyonerlik yapacak öylemi? İnanamıyorum boşuna buraya kadar yoruldum.” Dedim.
Olay ramazan ayında vuku bulmuştu. Memur arkadaşım olayı yumuşatmak adına: “Orucum sana çayda ikram edemeyeceğim.” Dedi.
Konuşmamız esnasında Güvenlik Şube Müdürlüğü’nden iki görevli yanımıza geldi. Olayı ciddiye alan memur bey, Uyanış dergisinin yasak olup olmadığını telefonla sorduktan sonra: “Maalesef dergi yasaklı değil, işlem yapamıyoruz. Bu duyarlılığınız için size ayrıca teşekkür ediyoruz.” Dedi.
Şaşkın suskun öfkeli bir şekilde evime döndüm. Şimdi düşünce özgürlüğümü kullanarak süslü püslü sözlerle küfürler yağdırabilir miyim?
Ülkemdeki misyonerlerin ilçe sokaklarındaki eylemleri gibi insanları yanıltıp Kuran Ayetlerini süslesem püslesem dergi yapsam, Amsterdam Bruxsel ve Berlin sokaklarında izinsiz stant açsam, güvenliğin ilk yapacağı şey maaşı kadar ceza yazmak gerekli ikazlarda bulunup ifadesini aldıktan sonra hakim karşısına çıkarmak olurdu!
Ülkemdeki ve dışarıdaki Türk düşmanlarına ve İslam düşmanlarına küfürsüz açıktan soruyorum. Bu ülkede özgürlük var mı?
Yok mu?
Misyonerlerin bu eylemden sonra: “Yok” diyen vicdanlı bir vatandaş var mı?
Lütfen varlığınıza çocuklarınıza torunlarınıza sahip çıkın. Neslimizin devamı adına Türkiye Cumhuriyeti devletine sahip çıkın. Sizlerin özgürlük anlayışını bilmiyorum. Lakin benim özgürlük anlayışım alın teriyle kazandığım akşam soframda sıcacık bir kase çorbanın adıdır…